Şehir Ağlıyordu, Sen Ağlıyordun, Ben Ağlıyordum

Söz vermiştim artık yazsam da yaşamadan yazmayacağımı. Çünkü o öğretmişti yaşamadan yazılanların bir tesiri olmayacağını. Yasemin kokulu odaların gecesinde onun iri gözlerine bakmaktan alamıyordum kendimi. Gah, gözlerimizin ıslak ışıklarını buğusuna kaptırdığımız sıcak çayı ben, bir avuç kuru üzümü o yerken düşünüyorduk.

yazı resimYZ

Söz vermiştim artık yazsam da yaşamadan yazmayacağımı. Çünkü o öğretmişti yaşamadan yazılanların bir tesiri olmayacağını. Yasemin kokulu odaların gecesinde onun iri gözlerine bakmaktan alamıyordum kendimi. Gah, gözlerimizin ıslak ışıklarını buğusuna kaptırdığımız sıcak çayı ben, bir avuç kuru üzümü o yerken düşünüyorduk.

Niyeyse bakışlarım nemliydi benim.. Kavuşmak yok balam diyordu İslamlıkta. O anlatmıştı, ben dinlemiş düşünmüştüm söylediklerini. Oysa o kadar tanıdık gelen bu cümleyi belki o doğmadan önce duymuştum ben. Kast edilen kavuşmak onun söylediği kavuşmak değildi anladığım. Fakat nereye yorarsam yorayım, yorarsa yorsun doğruyu söylüyordu.

Daha yedisinde gözlerinin içi parlayan ne meraklı bir çocuktum ben, bir bilsen can Toz pembe hayallerle adımlarımı atarken kurnaz bir havara taşına takılmış da yere düşmüştüm. Kısık gözlerimden senin gözlerinin büyüklüğünde damlalar birikmişti ki ağlama! demişti garip anam. Bilirsin Ey Oğul Erkekler Öyle Kadın Gibi Her Şeye Ağlamaz. Ağlamadım ağlamak istesem de büyüyene kadar

Oysa aşk demişti birtakım insanlar, insanı kanatlandırır ve aşkı iliklerine kadar yaşadığını söyleyenler kendilerine kanatlar yapmışlardı balmumundan. Uçtular hepsi mavi derinliklere doğru. Dudaklarında demet demet tebessümler vardı. Uçtular yükseldiler yükseldiler uçtular. Çoğu bu dünyadan çıkıp öyle uzaklaştılar ki güneş ile dost olduklarını sandılar. Lakin olan olmuş balmumundan takılan o kanatlar erimeye başlamıştı sıcaktan. Yaklaştıkça eridiler, eridiler ve yükseklerden kanatları erimiş insanlar damladı birer birer yer yüzüne. Hıçkırıklar duydum etraftan. Gözlerime inanamadım hepsi ağlıyordu. Meğer anam merhametinden, rahmetinden kandırmış beni o gün erkeklerin ağladığına şahit oldum ve bu gözlerim senin gözlerin gibi büyümediyse içindeki su pınarları kuruduğundan..

Ben, sevimsiz çağların sevgisiz, aşkların naylon, taşların hakiki sevenlere diş gıcırdattığı, bir zamanda, bir ülkede ondan önce dünyaya gelmiştim. Hayır, hayır Bir masal âlemi olamaz yahu bu yaşadığım. Güliver de seyahatte değil. Liliput ülkesine hiç uğramadı ki gemim. Sfenksin sorusunu çözmek için çok uğraştığımı çok iyi hatırlıyorum. İdam sehpasına götürmek için kolumdan tutmuşlardı da ben yine ağlamıştım. Anlamamışlardı halimi. Belki de acımışlardı bana. Buzullarda çıplak ayakla yürürsen bağışlarız seni demişlerdi Sfenksın sorusunu çözemeyince. Ben: Leyli mi de demiştim ve yürümüştüm buzullarda çıplak ayakla. Çünkü onun canı benim canımdı

Ahh can, ahh bir can! Gençsin, damarlarında ki kan sımsıcak akıyor senin. Etrafında ne şirin insanlar var. Kim bilir nerelerden göz kırpıyorlar sana. Halbuki çoktan gitarının tellerini koparmış, kanayan parmaklarına aldırmadan bestemizi gitarsız sen çalacak ben söyleyecektim gökyüzüne Hıçkırıklar melodileşmiş olmalıydı sende. Bilmeyenler anlamıyorlardı ki buram buram terlemenin sebebini. Hava da serin diyorlardı Hasta mı acaba? diyenleri duymak İstemiyordun. Çünkü gözlerin kapalıydı gözlerim kapalıydı

Göz bebeklerindeki cevheri iyi bilirim ben. Baktığına değil, baktığının arkasındaki parlaklığa vurgun olduğunu bilirim ben. Her gece odana giren bendim! Avuçlarını her açtığında, sabır dilediğinde, ben de vardım yanında. Gözyaşlarının yere düşmesine müsaade etmedim. Hepsini biriktirdim avuçlarımda. Yorgunken sırtını sıvazlayan bendim. Uyurken saçlarını okşayan bendim Bilmiyorsan belli ki sarhoştun. Oysa sarhoş olamayacak kadar mantıklısın sen..

Her sıkıntıda rüyana girip seni kurtaran da bendim. Kimleri kimleri görmüştün. Denizin kenarında yürüdüğünde de ben vardım.. Yıkılmış köprüden kalan taş yığınlarının yanında sana ben seslenmiştim. Dönüp baktın O, bu olamaz dedin. Ama bendim. Biliyordun. Niye bu kadar kızar ki insan kendine. Yazık bana. Ya buna zaaf derlerse. Başka birgün günlüğüne Hocamı özledim yazmıştın. Yazmış ve uyumuştun. Davetiye olmuştu sanki. O tebessümle sana bakarken sen Ona doyasıya sarılmıştın.

Hava sıcaktı. Tam tepedeydi güneş. Neşeliydin. Sonra duruldun. Çay bardakta bitti. dedin. Yarın gideceğim. Ve bu şehir ağlayacak. Bu gök dayanamaz bensizliğe Sen otobüsün penceresinden el sallarken ben pişmandım yanıma almadığıma şemsiyemi Evet Şehir Ağlıyordu. Ama güzel tarafı da vardı. Allah yalan söyletmedi dostlarına.

Çünkü seni çok seviyordum.

Başa Dön