Sefiller ve Sefilliğe Kefiller

Kanun çıkaracak olan bir mecliste uyuşturucu trafiğini araştırma komisyonu kurulması teklif ediliyor ve kendi deyişleriyle "cumhur ittifakı" tarafından reddediliyor. Ben aslında mevcut muhalefetin (ne kadar muhalif olduğunun da tartışılması gerektiğini düşünüyorum) nasıl "Uyuşturucu trafiği araştırılsın" diye bir teklif verdiğini de anlamakta güçlük çekiyorum.

yazı resimYZ

Kanun çıkaracak olan bir mecliste uyuşturucu trafiğini araştırma komisyonu kurulması teklif ediliyor ve kendi deyişleriyle "cumhur ittifakı" tarafından reddediliyor. Ben aslında mevcut muhalefetin (ne kadar muhalif olduğunun da tartışılması gerektiğini düşünüyorum) nasıl "Uyuşturucu trafiği araştırılsın" diye bir teklif verdiğini de anlamakta güçlük çekiyorum.

"Muhalif" kavramını kullanınca aklıma geldi; yazmazsam çok önemli bir eksiklikmiş gibi aklımı sürekli kurcalayacak. "Muhalif" bizim oralarda cansız, yetersiz, zayıf, tutarsız ve işe yaramayan anlamına geliyor. "Muhalif" kavramının gerçek anlamı mevcut düzenin aksayan her şeyini dillendirip, yanlışlara karşı çıkan ve yanlışların değişmesi için mücadele eden anlamına geliyor. Bizdeki muhalefet, gerçek anlamında değil, tabiri caizse, işe yaramayan anlamını temsil ediyor.

Kanun çıkaran bir mecliste uyuşturucu komisyonu kurulma teklifi reddediliyorsa, reddedenlerin bu trafiği yönetenler oldukları ya da yöntenlerle işbirliği içinde oldukları anlamına gelir ki, bu milllete yapılan çok önemli bir ihanettir.

Sokak ortasında bir genç kıza tecavüze yeltenen iki sapık, gözaltına alınıyor ve birkaç saat içinde yeniden serbest bırakılıyor. Bu namussuzları serbest bırakan hakim ve savcıların kendi karılarına ve kızlarına aynı saldırı olmuş olsaydı, saldırganı serbest bırakırlar mıydı, çok merak ediyorum? İkincisi daha da vahim, sosyal medya baskısı sonucu serbest kalan sapıklara tekrar tutuklama kararı çıkarılıyor. Bu sapıkların tutuklanmasını gerektiren unsur varsa, hakimler neden serbest bırakıtılar? Suç unsuru yoksa hakimler, bu sapıkları neye dayanarak tekrar tutuklanmalarına karar verdiler? Mahkemelerin nihai kararlarını kanunlar ve onları uygulayan hakimler ve savcılar değil de, sosyal medya mı veriyor?

Bu olay yalnızca kamu sorumluluğu değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk. Bu adamları serbest bırakanların ahlaklarının da bir göstergesi ve aynı zamanda toplumsal yaranın başka bir boyutu.

Amerika'nın 1800'lü yıllardaki durumuna döndü ülke. Ortada bir devlet yok, herkes kendini ve ailesini kendi bildiği ve istediği şekilde korumak zorunda.

Devletin tanımında, vatandaşının güvenlik, sağlık, eğitim ihtiyaçlarını karşılamak ve adaleti sağlamak zorundadır, demiyor mu?

Ülke sınırı ve kontrolü yok, giren çıkan belli değil. Sadece Avrupa ülkelerine mülteci geçmesini engelleyen sınır denetimi var. Ülkemizin sınırını değil, Avrupa'nın sınırını koruyor devleti yönetenler.

İşte uluorta herkes birbirini öldürüyor, ölen öldüğüyle kalıyor, öldüren elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Sokak ortasında bir kız çocuğu cinsel saldırıya uğruyor, birkaç saat içinde sapıklar serbest kalıyor.

Sağlık yine aynı, sigortası olmayan vatandaşlar devlet hastanelerine dünya kadar para ödüyor, sigortası olanlar ise katkı payı ödüyor. Oysa ülke dışından gelenlerin sağlık giderlerinin tamamı devlet tarafından karşılandığıyla kalmıyor, muayene sırasında da öncelik hakkı kullanılıyor.

Adalet ise hak getire; bir yığın suçu belirlenmemiş kişi yıllardır içerde yatarken hırsızı, katili, sapığı, tecavüzcüsü, tacizcisi dışarda yeni suçlar peşinde koşuyor. Acaba ülkeyi yönetenler yine suçu engelleyemedikleri ya da engellemek istemedikleri için, "Herkes çocuğuna sahip çıksın. Akşam karanlığında dışarıda ne işleri var" ya da "Erkekleri tahrik edecek kıyafeti niye giyiniyorlar? Giyiniyorlarsa, sonuçlarına da katlanırlar" mı diyecekler.

Şimdi soruyorum; acaba medeniyet ve kalkınma bu mu? "İktidar ve yandaşları 2023'te uçacağız" derken ahlaksızlık, güvensizlik, sahtekârlık, namussuzluk, hırsızlık yönünden uçacağımızı mı kastediyorlardı, yoksa ülkeye doldurdukları kontrolsüz yabancıları kendilerine kanat yapıp, kendilerinin mi uçacaklarını kasdediyorlardı? Bu muamma da çözülmüş değil.

Hâlâ bir makam, 250 lira çocuk parası, bir miktar valilik veya kaymakamlık yardımı, 14 bin lira emekli maaşı ve 17 bin lira asgari ücrete kendilerini iktidara kiralayanlara ne demeli? Acaba bu sosyal yaratıklar kendilerini kiralaracak olan başka iktidarlara da aynı sadakati gösterecekler mi?

Nereden nereye geliyoruz? İşte ahlaksızlıkta sınır bırakmayanların toplumsal ve töresel boyutta değerlendirilmesi de kolay olmuyor. Birbirini alanlardan birbirini satanlara kadar kokuşmuşluk her alanda olunca konu da işte böyle yayılıyor.

Bir gün düzelmeye başladığını görebilme ihtimali dileğiyle...

5 Ekim 24
Gölcük

Başa Dön