Şarkılar Neyi Söyler?

Bu zamana kadar üretilmiş ve bundan sonra üretilecek olan tüm sanat ürünleri, üretildikleri ve üretilecekleri dönemin rengi, nüktesi, duygusu ve sorunlarıyla dolu olacaktır

yazı resimYZ

Bu zamana kadar üretilmiş ve bundan sonra üretilecek olan tüm sanat ürünleri, üretildikleri ve üretilecekleri dönemin rengi, nüktesi, duygusu ve sorunlarıyla dolu olacaktır

Örneğin, Hollandalı ressam Rembrandtın eserleri, kendisi kadar yaşadığı dönemi de yansıtır. Veyahut İngiliz şair William Shakespearein oyunlarında, yazarın karakteri, duyguları kadar, çağının trajedileri, iki yüzlülüğü, ve inançsızlığı da işlenir. Klasik Batı Müziği, kendi döneminin özelliklerini nağme nağme günümüze kadar taşımayı başarmıştır. Kısaca her ürün, onu üreten sahibi kadar; çağının, toprağının, ırkının özellikleri, sesleri, renkleri ile şekillenir ve bunları gelecek zamana aktaran yapıtlar olarak karşımıza çıkar.

Şiir ve müzik de ait oldukları toplumları, üretildikleri çağı yansıtan sanat ürünleridir. Bin beş yüz yıl öncesinden bugüne kadar dinlenen bir Fars ezgisinde, o çağın sesini duyar gibi oluruz.
Bir 17. Yüzyıl Viyana ezgisinde insan coşkudan coşkuya sürüklese de bıraktığı etki daha çok, insanın muhayyilesine o yüzyıldan bir kapı aralar. Aralar çünkü coşku, o yüzyılın coşkusudur. Yetkin bir sanat ürünü de ancak; çağını, insanını, inancını yansıtabiliyor, ait olduğu çağdan yüzyıllar sonrasına bile bir bağ kurdurtabiliyorsa başarılı sayılır.

Şimdi 21. yüzyıldayız yani atomun, iletişimin, süper bilgisayarların, cep telefonlarının, uzay keşiflerinin, kısa ve yoğun savaşların çağı Daha düne kadar hafif nihaventlerin, kıvrak düyeklerin günü olmadığı gibi, bugün Zekai Dedelerin, Itrilerin ağırbaşlı ezgileri hiç bir anlam taşımıyor. Her çağ kendi müziğiyle, kendi şiiriyle yaşıyor. İsmail Dede çilehanesinde, çağının vakaretini, saflığını, alçakgönüllü sevdasını sığdırmaya çalışıyordu nağmelerine. Bir sonraki dönemde, biraz daha süslü bir romantizm, biraz daha hafif ve kıvrak bir esinti hâkim oldu çağa. İsmail Dedenin Zekai Dedenin nağmeleri çağı anlatmaya yetmedi. İnsan ve yeryüzü değişmişti çünkü. O zaman çağ, kendi sesini, kendi sözcüsünü çıkardı ortaya. Hacı Arif Bey, Şevki Bey, hafif romantikleriyle çağının duygularını dile getirmeye başladı. Rahmi Bey, Bimen Efendi, peşisıra takip ettiler onları, artık eskisi kadar vakur olmayan, biraz daha kıvrak nağmelerinde. İnsanla birlikte şarkılar da hafifledi, kolay söylenir oldu.

Her çağ, yeni olanaklar ve yanı sıra yeni çıkmazlar, yeni kördüğümler getirdi insana. İnsan ise farkına varamadığı bir süratle değişti. Düsturlar, sözler, yöntemler, yaklaşımlar komple değişivermişti. İnsanın özü değişmedi belki ama yüzü değişti, huyu değişti, suyu değişti, karakteri değişti. O zaman şarkılar da değişmiş oldu işte. Değişmek zorundaydı. Çünkü geçmişin nağmeleri, bir kez daha çağa yenik düştü, çağı anlatamadı. Zira her çağın insanı, kendi şarkılarını söylüyordu çağdaşlarına. Geçmişe karşı da ayıp etmiş olmamak için, klasiktir deyip bir kenarda özenle korur gibi göründü eski çağın nağmelerini. Ama öncelikle kendi şarkıları vardı. Önce kendi hayatının şarkıları, kendi gönlünün, kendi zevkinin şarkıları baştacı olmalıydı.

Çağ, gürültülü, kirli, ikiyüzlü bir uygarlığın çağı. Şarkılar sakin, arı ve namuslu olamaz o halde. Şimdi sevgiler ikiyüzlü, gökyüzü kirli, köpekler alkışlanıyor, çocuklar kinli, insanlar zalim, sevgiler naylon! Şarkılar da başka türlü olamazdı herhalde
Bilirsiniz şarkılar hep günü söyler

Başa Dön