Şahmerdan Yürekli

yazı resimYZ

Bilirim,

Yaşamak; göze çekilen sürme, caddelere çekilen taat gibi

Yaşamak; yaylım alaz ortasında içilen tuzlu su gibi

Ey Yar! Ben senin o gül hatrın için,

Sarsılamaz denilen hakikatleri alaşağı ederim

Gölgende güneşi kavur, dünyaya meydan okurum.

Ortasından başlıyorum yağmaya bu yüzden hayatın,

Diyorum ki yaranın kirini bıçağın koru çıkartır ortaya

Bir yüz görümlüğüne sökün eden sancılar girer bağrıma

Yar zülfüne ilişmenin kefareti, sancı sancı çıkar ortaya

Anlarım ki kış gelir, dudaklarında şarkını sam yelleri kurutur

Rüyama elimle koyduğum kâbusların kerameti çözülür

Hep Sağlam davarlara yaslarım sırtımı,

Duvarın sırtında sağlam kalsın diye yaslarım

Kapattığında gözlerini, yağmur boran getirir gözlerin

Acımı duysaydı rahmetli babam,

Yaşasaydı pay ederdi karanlığı yedi balasına

Yasaktır ışık tutmak karanlığa dem bu dem

Herkes olduğu yerde kendisidir, kendisiyledir,

Sonra gençliğini düşünürüm babamın

Damar damar sızısını düşünürüm

Oğlum derken her kelimeye yüklediği sevgiyi

Sonra barak havasının hüznünde ciğerinin nasıl yandığını

O da insan, sevmiş Fatmayı

80ninde bile ismi düşmedi dilinden,

O derdi, beni tamamlayan tek can

De hele bana Leylam; yüreğime yasladığın kimin yükü?!

Ve artık ben şimdi,

Leylanın adını, sobelenmiş tüm çocuklara öğreteceğim,

İnce ayar ölümlerden aşkla dirilerek huzura gelmiş,

Kulaklarına ezandan sonra kavganın okunduğu büyümüşte küçülmüş,

Asil, yiğit, mert tüm çocuklara aşkın en şeddeli halini öğreteceğim

Hepsinin eline İbrahimin baltasını vereceğim,

Ve uçurtmalarının alnacına şirin ve tatlı dillerini asacağım,

Kör bir çelik bıçakla hayalleri enine doğramayı;

Dev kapılar kıran şahmerdan gibi, gönül yıkmanın enlerini öğreteceğim

Ah bir sen bilmedin, uğruna kuzu olduğumu kurtların sofrasında,

Ah bir sen okumadın öfkemi kırık divitle yazdığım sayfalarda

Marmaranın tuzlu sularında yıkadım tüm renklerimi gayri; zifirim!

Şimdi beyaz kağıtlarım mahşer meydanında imtihanda

Neden böyledir bilir misin, sefa sürdüğüm için senle dört elif miktarı

Borçlu saydılar beni, sen diye

Sen diye beni, borçlu saydılar ey canım!

Böylelikle borçlarıma da varlığıma da el koydular bir canım

Sana göndereceğim yanık mektuplar uzağında kaldı bu şiirin

Ne ben bulabileceğim seni bir daha,

Ne de senin yüreğin yetecek bunları okumaya

Tepeden konuşanlar ahh onlar ne büyük konuştular

Sevdirdiler şemsiyeler altında bir ölüye benzemeyi

Oysa gün gibi, su gibi derine nüfuz edecekti Alinin elleri

Elleri, Alinin elleri, sana ahdetmiş gürbüz elleri

Eskiteyim diye gönderdiğin resimlerini inceliyorum,

Baktıkça her ikindide güle yatırıyorum kısık gözlerimi

Kazıyorum yüzünü duman duman beynimin tam ortasına

Bilirsin, kaşifler gibi bakıyorum müheyya faylar gibi kırılmaya hazır çehrene

Rahmet gelip nasıl kurulduysa mevsimime,

Sen de öyle gelip kuruldun işte döşüme

Oysa sana suni ışıklar vaat ettim,

Göğün saçlarını süsleyen mühreli yıldızları değil

Şirin ve tatlı masallarım da yoktu ,

Zaten sen öğrettin bana nasıl masal olunuru

Sevdirdiler sana kuşları yutan korkuluklara benzemeyi

Ama, fakat ve lakin ey can;

Ben sana turnalar getirdiydim ki hepsi yüreğimin sıcaklığında büyüdü.

Sana salkım saçak destanlar, inci boncuk dizeler,

İçi ballı, özü tatlı, ekmek arası sözler getirdim

Sen de şahmerdan kesildin, güzeller şahım,

Şedit olsam da çektiğim sancılara, açtığın yaralara karşılık

Bir selamı, çok görmeseydin ah keşke son demeseydin,

Şimdi ara da bul o kaybettiğin cenneti,

Ne ayakların dayanır mesafelere,

Ne de yüreğin yeter anlamaya,

Benim kuşlarımı vurup gonca güllerimi ezdin bitirdin

Olmasaydı keşke sonumuz böyle..

Başa Dön