Uzun zamandır ağız tadıyla şarkı üretemiyorum diyordum. Sokaklar fazla kalabalık, insanlar fazla konuşup yoruyor diye düşünüyordum. En son bestelediğim şarkı beynimde, zikrimde, dudaklarımda. Öylesine yazdığım bu şarkıyı kaç yüz kere söylediğimi bende hatırlamıyorum. Şarkıyı çok mu sevdim yoksa gereğinden fazla mı benimsedim belli değil. Kelimelerle melodilerle bir türlü buluşup kafa kafaya verememekle yoruyordum kendimi.
Bu bizimkisi yalnız iş. Yapayalnız. Önce bi' sigara yakıyorsun ve ardından gitarda akorlar basıyorsun. Tek başına bir odada, bir kağıda o kadar da iyi olmayan cümleler yazıyorsun. Sanki yardım çağırır gibi çıkarttığın sesler, bir odanın duvarlarında yankılanıyor. Bir koca boşluk seni tekrarlıyor..
Beğenmiyorsun yüzde doksan. Yüzde doksan kendini beğenmediğin, yazdığını beğenmediğin, duyduğunu beğenmediğin bir yerde sabahlıyorsun. Bu sefer olmayacak diyorsun.
Şımarmak şart, bir şeyi sıfırdan yapmak için. Çünkü şımarmazsan, cesaret edemiyorsun. Adabınla şarkı yazılmıyor. Kendi ağzından çıkan şeylere inanamaman lazım. Öyle zamanlar güzel şarkı çıkıyor. Neyse
Şarkı dediğin başka bir şey. İçindeki derin sulardan gelecek. Hesap kitap kaygıdan uzak olacak. Birileri sevsin diye doğurmayacaksın. Bir şeyi müzikle anlatamazsan, ölecekmişsin gibi geldiğinde yazacaksın.
Çoğu zaman yazarken anlam veremezsin ruh haline. O doğum sancısına ve çektiğin hatta kendine çektirdiğin o üretim sürecindeki gelgitlere.
Sabahları erken ama çok erken uyanınca, henüz rem uykumuzdan tam uyanmamış haldeyken o kadar kaliteli sözler üretiliyor ki.. Sağlam kafayla yazılması imkansız olan sözler..
Sansürsüz dökülen bir şelale var sabahları. Ve biz onu kaçırıyoruz çoğu zaman. Üretmek yerine, kalkıp sabah ritüellerini yaptığımızdan.
]