Mevsimin içinden geçiyordu yüzün
Eteklerini toplamıştı kırlangıç sürüsü
Ve matruşka yapıyordu Moskova çadırlarında bir rus kızı
Susuyordu tahtadan bir masada mumun bıraktığı is...
İzbe bir köşebaşında şeker kamışı düşlüyordu adam
Balık ağında can pazarına uyanıyordu deniz
Mevsimin elinden tutup geliyordu yüzün
Yağmurlar nisanı kolluyordu martı unutup
Balkonlarda cam sehpasına örtünmüştü boynundaki şal
Ve bir rüzgar indiriyordu onu sokağa
Tarifin mümkünü olmayan avuçların içinden akıyordu su
Sonra dayayıp suya ağzını içiyordu bir çoçuk
Sokak çeşmesinden
İlahiler söylenip ezanlar okunuyordu çarşıların içinde
Gölgesine yükseliyordu minare
İzbeye ağ örüyordu örümce umursamadan düş kuran adamı
İkinci paragrafını şaşırmıştı daktilosuna aşık yazar
Ve münibüs şöförü elyordamıyla hüzün taşıyordu
Mevsimin kıyısında duruyordu yüzün
Salıncakta bir çocuk gülümsemesi affına sığınıyordu
Bakkallara plastik top ve yollara asfalt gibi
Kremalı bisküvi ve çay demleniyordu mutfakta
Hangi paralelden giriyordu ay biz hangi meridyende seyrediyorduk
Dalgın komşu kadının çeken çamaşırında lavanta kokuyordu
Çimenleri çiğ tutuyordu kasketi gri adamı vapur...
Şimdi bir tren olacaktı ki kapıp kaçacaktı şehri
Mevsimin karşısında oturuyordu yüzün
Her sabah selamlaşıyorduk farkında olmadan
Güneş sen ve ben
Kırlangıçlar ve bir okyanus kadar çok serçeler
İzbe köşebaşında sukunet ve ağır bir ölüm ağıdı
Örümcek suskunca örüyordu ağını
Ölmüştü artık köşebaşının şekerkamışı düşleyen adamı
Mevsimin herhangi bir yerinde duruyordu yüzün...
Avuçlarımda heryöne uçan uç uç böcekleri