Parmak Uçlarındaki Öyküler
Her yazının içine gizlenmiş bir öykü var mıdır ?
Satır aralarına, virgüllerin, noktalı virgüllerin köşeciklerine, sözcüklerin içlerine gizlenmiş, sinmiş öyküler yok mudur?
SÖZCÜKLER ÇOK BÜYÜK...
Sözcükler sessiz bir bakış gibi bazan.. Bir şeyler anlatmaya çalışıyor, yüklendiği anlamları zorlarcasına.. Bir sözcük, alıp götürüyor insanı zaman zaman.. Sözcüklerle düşünüyoruz, sözcüklerle ağlıyoruz ve gülüyoruz...
Sözcükleri seviştirip şiirlerin ardına düşüyoruz; ses tellerimizden gelen sese biçimler verip konuşuyoruz; mektuplara, yazılara ulaşıp sözcüklerle kendimizi ele veriyoruz...
SÖZCÜKLER ÇOK BÜYÜK...
Öykülerimiz var düşlerimizin içinde. Tümümüz bir öykünün bir köşesinde sinmiş duruyoruz. Başka insanlarla öykülerimiz kesisiveriyor bazan. Öykülerimizi yaratan düşler ve sözcükler birbirine değiveriyor zamanın bir kesitinde... Büyüleniyoruz... Hep bir yanımız çocuk kalıyor; öte yanımız suçluyken...
Öykülerimizi satır aralarına itekliyoruz belki de.. Düşler büyütüyoruz yazıların içinde. Bir sözcüğün içine koca bir anı sığdırmaya çabalıyoruz. Kendimizi soyuverip kağıdın üzerine seriyoruz. Dört duvarın içinden bağırıyoruz, bağırıyoruz, bağırıyoruz! Çıplaklığımızın üzerine önce bir soğuk vuruyor; ardından demir çubuklarla, sopalarla saldırıyor çıplaklığımıza...
Egemenler, güçlüler “kendisi” olanları sevmiyor. Ezbere bir yaşamı yaşayalım istiyorlar.. Tek tip giysilerle, fabrikasyon yaratıklar olarak, sıralı biçimde yaşamın içinde dizilmemizi dayatıyorlar bize...
Bu kalıpların karşısına sözcüklerimizle, öykülerimizle ve düşlerimizle çırılçıplak çıktığımızda korkuyorlar... Bu korku yeter mi onlara? Bimem! Ama yetse de yetmese de.......
Köşeciklere gizlenmiş öyküleri, ellerinden tutmaya çalışmalı.. Sözcüklerin şiirlerine dokunmalı parmak uçlarıyla...
Öykülerle kirlenmeli ve arınmalı parmaklarımız...