Kış kendini iyiden iyiye hissettiriyor şu günlerde.Hava buz gibi.Galiba aynı anda ruhumun kışını da yaşıyorum belki de bundan böyle düşünmem.Her kış günü böyle oluveririm ben.Kendimi kalabalıkta dışlanmış, yalnız kalmış biri gibi hissederim.
Oysa anneannemden yadigar sandığın üzerindeki işlemeli örtüye çay döküp ondan işittiğim azarı düşünür onu ne kadar çok özlediğimi anımsarım.Yada annemin portakal reçellerini, babamla yaptığımız gizli anlaşmaları hatırlamak yeterli olurdu her seferinde.Sanırım kış günlerinde hele ki sabahları kızarmış ekmek kokusunu, ailemi özlediğimi bir kere daha anlıyorum.
Kapı çalınacak içeriye hepberaber girip beni uykumun en güzel yerinde kaldırıvereceklermiş gibi geliyor.Onlarla konuşmayalı tam 52 saat olacak.Pek uzakta da sayılmazlar.Bir üst katımda oturduklarını ve aynı zamanda komşum olduklarını bilmem söylemeli miyim:)
Sevdiklerini özlemek için uzakta olmaları gerekmiyor.Bir sokak ötede de olsalar, üst katta da olsalar, başka bir şehirde de olsalar ben onaları hep özleyeceğim.Ama annem bunları duymasa iyi olur.Yanlarında kalmam için bu kadar gözyaşı döktükten sonra ancak bu kadar uzağa gidebildim.
Mmm.Apartman yaprak dolması kokuyor.Bu kokuyu nerede olsa tanırım.Birazdan getirir.Hem çok sevdiğimden, hem de kontrol için.Evin ne halde olduğuna bakacak aklınca.Daha önceleri de dediğim gibi bu hafta sonları evde kalmak bana iyi gelmiyor. Yani onları çok ama çok seviyorum.Ve özlemem de iyi oluyor hani.
O yüzden biraz daha uzağa gitsem mi acaba?**