Oyun ve Zina!

meclis kanununu çıkartmadan yeni ağaçlar tanımaya bakın!..ben kavak ağacını seçtim!” dedim ciddi ama arsızca...

yazı resim

masada dört kişiyiz. İki katlı ahşap bir evin topu topu seksen metrekarelik üst katının oturma odasında,ağır aksak geçen zamana meydan okurcasına hızlı yaşıyoruz hayatı...pencereden giren yaz rüzgarına karışıyor kahkahalarımız...kahkaha dediğin sıcak olmalı, içten olmalı...içine çiçek kokuları, dağ havası karışmalı...yapmacık, buz kesen gülüşler susmalı yanında ;insan kokmalı,sevgi aşılamalı duyanın yüreğine...biz de bunu yapıyoruz işte dört arkadaş..birbirimizin gözünün içine baka baka gülüyor, eksiklerimizi tamamlıyoruz neşeden, güzellikten yana...

okey oynuyoruz dört kafadar kumarbaz!..

kumarbazlık kanımda bir damlaydı zaten...ilk insandan bu yana taşıyordum onu ben damarlarımda...şimdi önüne mi geçseydim yani!..bana uymaz!..öyle inanıyorum ki her insanda var bu bir damla kandan...dünyaya göz açışımız bile, yaşamak adına oynadığımız bir kumar değil miydi sonuçta...ya adam gibi yaşayıp devredecektik bu emaneti geleceğe, ya da yaşamayarak...her iki seçenekte de kaybedecektik aslında...bu bizim çaresiz yanımızdı, kaçınılmaz yanımızdı...ucu toprağa dayalı hayatlar yaşıyorduk çünkü...bin yıl bile yaşasak ölüyorduk yani!...

zaman değildi geçip giden
biz geçiyorduk zamanın içinden...

dönüp dolaşıp ölümü düşünmek sinir ediyor beni gerçekten!...nasılsa olacak bir şeyi silmeli aklından kişi..zamanın getirdiği kaçmazları düşünmemeli bence...aldığı nefesin ne anlama geldiğini bilerek yaşamalı, mutluluğu mendil yapıp taşımalı yüreğinde...pencereden giren yaz rüzgarına teslim etmeli kendini...bazen de kumsala inip soyunmalı anadan üryan...hep yollarda olmalı bir de...yorulduğunda uzanıp yatmalı, bulduğu en gölgeli ağacın dibine...derken içimizden biri bağırdı:”Aynı ağacın dibine iki kere yatmayacaksın!..”

bu da neydi!?..aklımdan geçenleri özetleyen bu cümle donup kalmamıza, oyunu bırakmamıza neden oldu...birbirimizin yüzüne baktık şaşkın ama muzipçe!..”kim söyledi” dedim, kendimin söylediğini bile bile..”sen” diye yanıtladı içimizde en yaşlı olanımız..”açıkla bakalım ne demek istediğini...”

herkes bana bakıyordu şimdi...meraklı bakışlarında nasıl bir açıklama yapacağımın sabırsızlığı okunuyordu. ben ise umursamaz, tınmaz yanımı kusuyordum onlara...

“yani bir erkekle iki kere yatmayacaksın,zina yapacaksın!J))) elinizi çabuk tutun hanımlar!..meclis kanununu çıkartmadan yeni ağaçlar tanımaya bakın!..ben kavak ağacını seçtim!” dedim ciddi ama arsızca...

öyle bir güldük ki hepimiz, yaz rüzgarı sustu pencerede...eylül gelivermişti sanki, şaşırdık....

oysa hepimiz biliyorduk yıllarca kiminle, kaç kere yattığımızın sayısını...ve daha gerçeği, hiç değişmemişti altına yattığımız ağacın adı!...

Başa Dön