Geri gelmeyecek soluğunu
Nafile özleyişler...
İçimden gitmez kış soğuğunu
Nafile kovmalar canevimden...
Özlemek bu olsa gerek seni
Ölümü kabullenememek
Sevdiğimden olsa gerek seni
Bu soğuk yangın ne kadar yakacak babam
Seninle beni?
İlk gün yarılır için boylu boyunca
Bir nehir akar tuzlu,
Bunca yıl nerde saklanmış bilmezsin
İkinci gün bir anı gelir konar dalına
Okşarsın kanadını içli içli...
Sonra bir sessizlik bırakılır kapına
İçeri alır öpersin gözlerini
Ölmeyi seversin, ölmeye söversin...
Sevmekle sövmek karışır birbirine
Doğmakla ölmek karıştığı gibi
Hayatın sarmallarında...
Sonra boş yatağına kayar gözün
Ses tonunu hatırlarsın, unutmamalısın!
Ama zaman örter tipiyle acıları
Bir kürek alıp küreyemezsin
Emzikteki bebek gibi yapışır çünkü eteğine yaşam
Bir tekme vuramazsın
Bir yanın ölenle ölür, bir yanına yaşam yürür
Dostlar gelir yadeder,
Bir melek uçmuştur avucundan
Üstelik herkes şahittir
Sağlığında kapatmadığına kızarsın kafesleri
Oysa hep açıktır hayatın kafes telleri
Uçup gidecektir hep birileri...
Özlemek sarılmalarını,
Sırtımı sıvazlamalarını...
Özlemek sarılmalarımı...
Ah özlemek yanağımdaki terli dudaklarını
İşte özlemek böyle bir şey olsa gerek babam seni
Ne vardı basacak tamgaz giderken hayat, freni?
Ama geri gelmeyecek boşluğuna
Aldığım dersleri dolduruyorum
Hayatla ölümü koyuyorum
Aynı kefeye
Ölenle ölmemeyi,
Kalanla gülmeyi...
Anamla fidan dikmeyi...
Ve ellerinle diktiğin saygınlık fidanını
Sulayıp dallandırmayı...
Yaşatmak bu olsa gerek seni...