Herkes uyuyor bu vakitte,ben her zamanki kayboluşlarımı yaşıyorum. Ortasındayım bir bilinmezliğin, uykuyu şöyle bırak yaşamak bile istemiyorum aslında. Düşündüklerimi yaptıramıyorum bedenime ve korkuyorum kendi bedenimden. Olmayan yerler yaratıyorum kendime ve her gece ziyaret ediyorum. Saat gecenin dördü ve duvarlarda konuşmuyor artık benimle. Dışarı çıkıyorum, sokaklar boş sadece ben varım, birde olmayanlar. Olmayan bir yere geliyorum sonunda, daha önce hiç gelmediğim bir yer. Hiç bir şey yok, sadece ben ve bedenim.
En büyük kayboluşum bu ve hiç kimse farkında değil. Sadece ben yaşıyorum bu büyük anı birde bedenim. Titriyorum, üşüyorum, gülüyorum, bağırıyorum, ağlıyorum hıçkırarak. Kimim ben, neyim? Bir adresim var mı? Ya da kimliğim. Bedenim neden gülüyor bana? Bu kayboluştan sonra varolabileceğine mi inanıyor yoksa? Biri ona anlatmalı kayboluşun esas olduğunu. Başka ruhlara sahip olabileceğine inanıyor olmalı, başka bir ruhla varlığının devam edeceğine. Benden önce de başka ruhlara sahip oldun mu? Ben başlangıç mıyım yoksa?
Bir tiyatro var karşımda, küçük oyunlar oynuyorlar hayatımdan sahne sahne. O zamanlar anlayamadığım anlasam da inanmadığım güzel günlerim olmuş aslında. Güzel kadınlar sevmişim, hiçbir zaman benimsemediğim kadınlar. Çok fena terkedilmişim, çok ağlamışım hiç sevmemişim sonra. Ardından silinmiş hayatımdan, hiç olmamış, hiç sevmemişim, hiç terk etmemiş beni. Kaçkere ölmüşüm, kaç kere dirilmişim ardından hep bir şeyler kaybederek hayatımdan. Her şey yavaş yavaş siliniyor, yok oluşum başlıyor galiba. Haykırıyorum sonsuza; bak ne kadar yalnızım haydi dokun bana.
Yaşayan ölüler var evlerde, şimdi uyuyorlar yeni güne hazırlıyorlar kendilerini, yeni kaosa, yeni kayboluşlara. Farkında değiller, aslında öldüklerinin, bir şeyleri kaybettiklerinin, sadece bedenlerinin yaşadığının. Her gün aynı tiyatroda aynı rolü oynadıklarının. Anne sevgisiyle başlayan ve yalnızlıkla biten bir hayat. Ölüm gibidir yalnızlık, soğuk ve keskin, yenik düşersin kendi bedenine.
Zamanım doldu galiba, hıçkırıklarımı da duyamıyorum. Siz bu yeni güne başlarken ben olmayacağım artık. Kasımın ilk güneşi doğuyor yavaş yavaş ve olmayan adamın gözyaşları ıslatıyor kaldırımları…
Olmayan Adamın Göz Yaşları
Olmayan bir yere geliyorum sonunda, daha önce hiç gelmediğim bir yer. Hiç bir şey yok, sadece ben ve bedenim.