1990'lı yıllarda yayınevi temsilcileri, sağlık ansiklopedilerini, bilim teknik ansiklopedilerini, edebiyat ansiklopedilerini, dünya ve Türk klasiklerini kütüphanesi olan okul ve kurumlara pazarlamak için dolaşırlardı.
Yayınevlerinin başında yazar veya şairlerden biri bulunur eser tetkiklerini bu usta yazar ve şairler yaparlardı.
Yazar ve şairler yazdıkları eserleri yayınevlerine gönderir, basılması uygun olan eserlere bir miktar telif ödenir, eser basılırdı. Yazar ve şair elinde çanta çanak çömlek satan çerçi gibi ortalıkta dolaşmazdı. Yazar ve şairlerin bir itibarı vardı.
2002 yılından sonra AKP iktidarı yayınevlerini nasıl kafaladıysa, yazarlara ödenen telif kalktı. Önüne gelen yayınevi kurdu. İpe sapa gelmez her şey kitap olarak basıldı. Yayınevleri yazardan telif almaya başladı. Bu da yetmez gibi, yazar ve şairler sosyal soytarılar gibi kapı kapı dolaşıp kendi imkânlarıyla zar zor bastırdıkları kitapları satmaya çabalıyor hale geldiler. Bu kırılan onuru kurtarmak için de adına imza günü ya da yazar şair konuşması denilen günler türedi.
Aç kalmış sahipsiz hayvanların aldıkları her kokunun peşinden gitmesine benziyor bütün bu olanlar.
Saray yalakası birkaç satılık kalem dışında bu yolda yürüyebilen kişi sayısı çok az.
Dört beş aracı firmaya para kazandıracaklar diye ülkedeki bütün kâğıt fabrikalarını kapatmaları, zaten basılmakta zorlanılan kitapları tamamen yok etti.
İktidarca atanan üniversite rektörlerinin okuyanların çokluğundan korkmaları gidişatın sonunu ayna gibi ortaya koyuyor, ama bazı kimseler kendilerini gösteren aynaya da güvenmiyor, boş bir tenekenin çıkardığı melodiyi takip ediyorlar..
İktidardakiler bütün bunları yaparken eminim kına yaktılar, bakara makara oynayarak. Peki bunların beşinden gidenler ne yaktılar acaba?
18 Şubat 22
Gölcük