NANİK
Hani, avukatlıkla bağdaşmayan işler vardır, diye bilirdik ya, artık o kural değişti. Günümüzde avukatlık hiç bir iş ve uğraşla bağdaşmıyor.
Örneğin, avukatlar politikayı çok severler; ama insanımız neredeyse topluca borç batağına saplanıp, ülke sathı haciz alanına döndüğünden beri işleri zorlaştı. Nerden mi biliyorum? Yaşadıklarımdan. Bizim ilçenin geçimi tarıma dayalıdır. Eskiden durumlar iyiydi, para boldu. Şimdi, herkes borçlu; en varlıklı görüneninin borcu malını mülkünü katlıyor. Köylere bir sarı taksi girmesin herkes bir yerlere saklanıyor; saklanamayanlar da yöntemine göre davranıyor.
Bir partiden ilçe başkanlığına aday olacağımız tuttu. Kaptık delege listesini o köy senin bu kasaba benim dolaşıyoruz. Sözümona delege avlıyoruz.
…
Küçük bir köyden işe başladık. Bu köyde yalnızca bir delege görünüyor. Beş dakikada konuşur, desteğini ister gideriz, diye düşünüyoruz. Köy meydanına geldik, ortalıkta kimsecikler yok, derken karşıdan biri göründü; “Mustafa Özgür’ü arıyoruz” dedim, daha sözümü bitiremeden “Tanımıyorum” dedi.
Köyün nüfusu yüz civarında ama, adam “Koskoca köy, herkesi nasıl tanıyacağım!” tavırlarında.
Çaresiz, delegemizin evini gösterecek biri çıksın, diye bakınıyoruz. Bu kez karşıdan beygire sap saman sarıp çilbirinden tutmuş, çeke çeke gelen bir amca göründü:
- Amca biz Mustafa Özgür’ü arıyoruz, evi hangisi?
İhtiyar adam oldukça yorulmuş. Durdu, derin bir nefes aldı. Kasketini çıkarıp yüzünü serinletti. Bizleri de tek tek süzdü:
- Evlat, ben de sizin gibi buralan yabancısıyın. İstanbol’dan turist olulak geldim. Heç bilemeycem.
Gezginci amcadan da sorumuza yanıt alamadık.
…
Bu iş böyle olmayacak bari muhtara soralım, dedik, muhtarlık kapalı. Evine gidelim, evini kime soracağız.
Sonunda gruptaki deneyimli politikacı Ali abi sinirlendi. Çaldı en yakındaki kapıyı, başladı bağırmaya:
- Politikasının anasını eşşeğe deptircesiniz gari, aşamı gada bi deni deligeylen mi uğreşıp durcaz!
Ali abi anlaşılır bir dille bağırıp çağırınca en yakındaki kapı açıldı, içerden dört beş kişi birden çıktı. Hep birlikte:
- Neye geldiniz siz?
- Partinin kurultayı var, delegelerle konuşmaya geldik.
Bir gülüştüler:
- Baştan söylen hunu, afgat beyi en öne mindirip hacizci gibi köye gelini mi?
Acelemiz var ya, bu kez biz hep bir ağızdan sorduk:
- Mustafa Özgür’ün evini bilir misiniz?
Bu kez daha gülüşlü bir şey söylemişiz gibi, kendi aralarında bir de kahkaha attılar. Ardından “Biliriz biliriz” dediler. İçlerinden biri eliyle evin içini gösterdi:
- İnsan kendi evini düneğini bilmemi galan! Ahacık.
…
Anlayacağınız yurttaşı icracı hacizci korkusu sarmış. Yalnızca, komşuya yolcu getiren taksiden, eskiden adına şarkılar bestelediği postacıdan, telefonun zırlamasından, kapının tıklamasından, kurultay yapan partilerin delege tavlamasından korkmuyor; her şeyden korkuyor.
Birileri bize nanik yapıyor ama!