Güz ve hüzzamdı ayrılığı
Mevsim
Rengi soluk tenine mühürlü üç nakış
Biz değildir artık bu toprak
Sular çekildiğinde
Açarak demir parmaklığını kapının
Bir süvari
Yalınayak koşuyor denize
Haberci kuşlar göç ediyor
Aramıza düşen olsa olsa bir yıldırım keskinliği
Çok geç çok geç artık
Çarmıha gerilen kalbin
Rüzgarlar eserken
Duyulmaz olur sesi
Tüm metal ihtişamınla
Karanlık silüetler arasında yerini alırsın
Kıyıya vurmuş deniz kabukları ya da bir gece
Sular vurur
Sular alır
Sular götürür
Yara yara taşları
Görünmez dediğin nedirki
Kum tepeleri içinde
Milyonlarca iyot artığı
Tıpkı kendin gibi
Bak eksikliğine.
Ancak baktığında bende bil
Saçlarımda tuz taneleri
Yüzümü vuran yazısı alnımın.
Mağrur deniz
Kentleşmiş çöllerde
Kumdan kalesidir yalnızlığın
Sular geri döner de
Bilirim
Sen de öyle gibisin
"Buharlaşıp evrenine
Toprağa düşen gözyaşlarında bir bulutun"
Ey Ab-ı hayat
Her şey ve hiç bir şey için
Demir zırhlı bir süvarinin izinde
Bilmeden uçar tüm Magdalenalar.
Med Cezir Süvarileri
..."Buharlaşıp evrenine / Toprağa düşen gözyaşlarında bir bulutun" / Ey Ab-ı hayat... /