Makara
Bir düşün içindeyim.Biliyorum bu bir düş!
Düştüğüm her düş gibi içinde biraz sis var. Göz gözü görmüyor. Ellerimin altından kayıp giden bir küçük cam kavanoz yuvarlanıyor. Sesini duyuyorum ama göremiyorum.
Bu düştüğüm kaçıncı bunalım. Bu kaçıncı kavanoz kırılan ve ben hala düşmekteyim girdaplarına. Karanlık dipsiz kuyularına.
Neden böyle oluyor dersin?
Bir şeyler mırıldanıyor gibisin. Sanırım dua ediyorsun. Kara gömleğini giymişsin. Hava soğuk. Paltonda ellerin. Ceplerinin içinde ıslak ellerin. Gözlerin gibi. Ellerimizi hep bir cebinde ve bir arada tutuyoruz. Ceplerinden birinin ağzı, senin sağ cebinin ağzı bu yüzden daima yırtık. Annene göstermeden dikiyorum söküklerini. Bu yüzden almıştım, geçen sene bir iplik kutusu. Mavisini kullanıyorum. Gittikçe azalıyor iplik. Kutudaki diğer makaralar küskün biraz.
Hakkını yememek lazım. Eflatun kazağımın söküklerini de dikmiştim bir zaman. Gömleğin için kullandığım siyah makarayı da unutmamak lazım. Etti üç makara.
Aslında hayatımızın bir küçük özeti bu makaralar. Eflatun maviye, mavi siyaha dönüşmüştü. Dönüşen renklerle birlikte bu aşkın sonu göründü.
Kara…
Göründü…
Ben çekilip gittim Ankara’dan. Hiç sevmemiştim zaten o kara şehri. Adı ürkütürdü küçük şizofren ruhumu. An-kara.
İstemiyordum An-kara.
An-mavi olaydı.
An-eflatun olaydı.
An-kara olmayaydı.
Bu ürkütücü karanlıklara da orada düşmeye başladım zaten. Makaralarım da orada değişmeye başladı. Sonradan anladım. Ma-karaydı. Kararacaktı!
…
Karardım!
Karanlıkları hiç sevmeyen ama deli-kanlı ruhum eziliyordu bu dehlizlerde. Baktım olmuyor. Bir gün atıverdim çöp kutusuna makaralarımı. Gece dokuzda çöpçüler geldi, götürdüler. Sonraki gün, atıverdim kendimi Ankara’dan.
Şimdi dağ yamaçlarında bir küçük kasabada
Karabasanların ortasındayım.
Kaçarsam biter sanmıştım
Yanılmışım!
10.12.2000Düşge.