Yok yere çabalamamanın verdiği bir tutam kırgınlık var içimde. Alternatif olarak düşündüğüm gelecek uzanımlı tecrübeler yeterince tat vermedi. Söylüyorum ya, içimde karaya vuran gemiler var. Günlük kargaşanın içerisinde kendini gizleyen, düşünmem gereken daha komplike problemlerin içerisinde küçük bir parça dem. Farkında olmadan da taktığım kelimeler, sözler, şarkılar. Kulağımda kıvamına eremeye çalıştığım caz, şarkım Telvin Trio’dan nefes. Denizin dalgalarının bitmezliğini, rüzgârın dinmezliğini de pay etmiştim problem olarak kendime. Bunca saçmalığın üstüne kaybolan güneşin kahrını eklemeye çalışıyorum, biraz mazoşist tavrımı geliştirecek olsa bile. Durmadan dönen dünyanın dengesiz adalet terazisinde kâh aşağı inip sövmek kâh yukarı çıkıp övülmeyi istemek, çocukken çok sevdiğim tahterevallinin tepesindeki gibi. Amacım böyle yapmak değilken, anarşist kısımlarımın baskısı altında eğlenmenin verdiği hazzı nasıl anlatabilirim ki. Yakmışım bana azap vermeye güdümlü suretsiz karakterleri.
Hep olup, şimdi olmayan mı yoksa hiç olmayıp, şimdi olan mı daha kıymetli ki? Bence ikisi de aynı. Şimdi bahsetmeye çalıştığım, üstünü sır gibi kapadığım gizem dolu olgunun içerisinde. Neymiş bu, kimmiş gibi merak menzilli soruların bir önemi de yok.
Kişileştirmeyi sevmiyorum, bir isme de ithafta bulunmayı da hazzetmiyorum. Çünkü ismini anmadığım insanların yazıya dökülmüş düşünme tarzıma, en önemlisi hislerime yarın öbür gün cevaben yazacağı saçmalıkları okumak istemiyorum. Beni tanımadığı halde tanıyormuş numarası yaparak, tek amaçları altta kalmamak, farkında olduğum hatalarımı suratıma vurmak, sadece moral bozmaya dayalı laf kalabalığı oluşturacakları için.
…
Bencilliğimin hatırı sayılır derecede ilerlemiş olduğunu düşünebilirsiniz, ancak umurumda değil.
Lal Cennetin Sunumu (Bölüm 1)
Farkında olmadan da taktığım kelimeler, sözler, şarkılar. Kulağımda kıvamına eremeye çalıştığım caz, şarkım Telvin Trio’dan nefes...