Yusufun kuyusu bizimkisi ,suyundan ayı sallandıran sabrın sarkacı .Süresiz bitimlerim tedavülden kaldırıldığı dipsiz suskunluğumuz .Kaçamak vurulup yattığımız ,belimizdeki olmazların kurşun yarasıyla debelendiğimiz ve yine dipsiz sustuğumuz ,yıldız düşenimiz .Ve zamana tanık bedenlerimizin çığlık çığlığa bağırtıları .
Bir dost sesiyle evin önünden alınmışlığımızdan mıdır nedir , hep güvensiziz seslere .Artık dost yok…
Babaları hiç dönmeyeceklerin mezarı ve zavallı sevgililerin boğazlarında taşıdıkları yumru. Bundan sonra ne sevsek aslında hep gidene ağıt …
Bunlardan tanırsın bir sen bizi ey Yakup .Kederimden yol almış yıldız kayması hasretim ;bir de sen ayırırsın beni diğer hasretlerin içinden .
Vurulup ölmemek de varmış , ölüp diri kalmakta …İşte tam ortasındayken ömrümün ışığının ,artık bir araftayım .
Kalın sularla çepeçevre yalnız ve düş yoksunu kabus çoğulu bir ölümle baş başa .
Unutulmak arafta bize göre , evet tam da bize göre .Dağlar çiçeğe durduğunda uzun bir nefes çek bizden yana çimenlerin çiğerlerinden sökülü bir nefes .Sonra kuşlardan ikisini izle onlar nokta olup güneşte kaybolana kadar ve bir karıncaya dünyayı yükle o gidip yuvasına bir bir kabuğu sığdırımazken .
Eriyik bedenimden düşen etimden , kemiğimden arta kalanımı toprakla öğütüp göğe savur .Ben kuyuda ki Yusuf böyle dedim zamanı tutan ağıtların babası Yakuba o ki hepimizin babası .
Bir gün rüyalarım geri dönecek benimle gökten o zaman ve ölmek o zaman bize en güzel dönüş .
Beni anlayan griye nispet ;kara mavi ben gecelerden kayıp kuyu düşeni , asitlerde yıkanan rüyasız .Ferinden düşen geceye karanlıklar çizme .Çünkü karanlık bile bazen aydınlıktır insanın çehresi yanında .
Düşün kayıp ortaklarından yarım öyküler üreten gri adam beni yıka kelimelerin uçucu bahtsızlığında .
Ve odam kireç tutmuyoru söylesin boğazında bir yumru taşıyan sevdiğim …
Ufuk Ataman
]