İnsanlar bazen tesadüflere inanıyor ama hayatın tamamı ya tesadüf öyleyse ya da hiçbir şey tesadüf değil aksine. Düşünsenize bir eskimo ya da İngiliz, Japon veya Türk... Hepimizin fizyolojisi aynı. Metabolizma hızı farklı olsa da görevler aynı. Hepimiz kusursuz fabrika gibiyiz. Kendi içimizde sürekli çalışan hücrelerimiz, kalbimiz, bilgi akışını sağlayan nöronlarımız var. Bu kadar benzerlik olmasaydı bilim herkese ayrı davranmak zorunda kalacaktı ve bu da işimizi çok güçleştirirdi.
Bunlar yanında farklı özelliklerimiz de var parmak izi gibi ya da kar tanelerine bakılırsa demek istediğim çıkar ortaya ama yine de benzerliklerimiz çok var. Peki bu sınırları neden koyuyoruz. Yani beynimizin içindeki sınırlar... Fazlasıyla konulmuş sınırlar mesela. Hayatımızın özü bu sınırlardan meydana geliyor, bizim tabularımız. Yıkmamaız gereken tabular. Mesela dil yapısı, kültür. Aslında bu olaylara girersek çıkamayabiliriz. Muhtemel ilk toplumsal ayrım taş devrinden gelse gerek. Belki de aile kavramıyla çıktı bu yapı. Aile kavramıyla kültürler ve diller oluştu. Biz çok benzeriz, bizi ayıran düşünceler, seçimler. Özde hepimiz topraktan geldik ama çeşitlilik söz konusu. Derinden düşününce işin içinden çıkamayabiliyor insan. Peki bu yapıyı göz önüne alırsak sizce tesadüfler gerçekleri ne kadar oluşturur? Siz tesadüfen işleyen bir fabrika gördünüz mü? Damarlarımızı uç uca eklersek dünyayı dolaşabilen yapıdan bahsediyorum, herşeyin bu durumda bir nedeni yok mu? Gün aralarında meydana gelen küçük olaylar bile ne kadar tesadüf olabilir ki? Bilimden bahsedersek artık bunları da aslında kuantum fiziğiyle ispatlayamaz mıyız? Sınırları da bence kuantum fiziği bakışıyla kafamızdan kaldırmalıyız. Öyleyse herşey olabilir ama hiçbir şey tesadüf değildir.
Kuantum ve Tesadüf
Kuantum ve Tesadüf