Her insan özeldir.
Her insan değerlidir.
Sanatçılar ise bu insani özellik ve değerleri üzerine artılar ekleme yeteneğine sahip olanlardır.
Sanatçılar, hiç tanımadıkları gönül kapılarından içeriye sızan ve yer yapanlardır.
Çok sevdiğiniz sanatçıları yakından tanımak isteriz, heyecan duymanın yanında, bir de korku yaşarız.
Bu korku, hayâl kırıklığına uğrama ihtimali korkusudur.
Kıvırcık Ali’de böyle bir ihtimale yer olmadığına her zaman tanık olmuşuzdur.
Anadolu kokan sadeliğiyle, çocuksu tebessümü, kıpır kıpır yüreğiyle , yanık sesi, sevimli şivesiyle ve her haliyle o bizdendi.
Kıvırcık saçlarını erken yaşlarda kaybettikten sonra, soranlara cevaben “artık saçım içime doğru uzuyor” espirisiyle bir gerçeğe de dikkat çekebilecek kadar engindi.
Kır-kent çelişkisini derinlerinde yaşayan sanatçımızın içine doğru uzayan şey, aslında toplumsal çarpıklıkların yansıması olan duygulardı.
İşte o yoğun duyguları yoğurarak, örnek aldığı halk ozanlarının izinden yürüyerek, kaderciliğe düşmeden, köklerinden kopmadan, ulu çınarlarımıza tutunarak bir sarmaşık gibi kıvrılarak yükseliyordu.
Üzerine yalın ayak basarak büyüdüğü toprağın kokusu, ezilmişliğin dokusu ve yaşama olan bağlılığın coşkusu vardı bestelerinde.
Yüreğinin etrafında kendisi olmayı ve paylaşmayı çok seviyordu.
“Cemevi inancımızın yeri” diyerek, alın terinden arttırdığını, gösterişten uzak ama gönülden sunmayı biliyordu.
Onurlu yaşamını ve Sanatını saygıyla selamlıyorum Ali Özütemiz dost.
Türkülerin en iyilerini bize söylemiştin, ancak en acıklı Türkünü bugüne sakladığını söylememiştin.
Olmadı be Kardeşim… olmadı diyeceğim ama…
lşığın bol olsun Ali’m.
Durak Arslan, Strasbourg, 11.01.2011