Ey güleç yüzlü
zencefil kokulu
tarçın tatlı
diken acıtması
kadife dokunuşlu
ayım.
Kendini benim yerime koyma
ben bir sufiye
bir seyyah olarak gelir
ona ondan bahseder
onu ilk önce kendime
sonra beni ben yapana
teslim eder giderim.
Seni zehirler
aynı zamanda tatlandırırım
zehrin tadına sen bakarsın
beni kullara âyan eyleme
korkarım, nazar ederler
bari sen etme.
Ben gündüzün aydınlığında
gecenin karanlığında ve
ikisi arasında kalan zamanlarda
seni arayan seyyahım
hep bir adım ötede olmana rağmen
kilometrelerce yollar gezip
seni aramış, yorulmuş
sabırsızlık etmeyen gönlümle
sana geldim,
şimdi beni tanımamazlıktan gelme.
Senin bilmediğin zamanlarda,
bilinen gerçek bendim.
seni farkedemeyen gönüllerden,
uzak olan bendim.
okyanusa atlamaktan korkmayan,
serin sularında dolanan benim.
Ansız, habersiz ve çaresiz olduğunda,
sana gelen benim.
Kıskançlığımdan gözlerim kan kırmızı olsada
söz söylemeye sabrım kalmamış olsada
yürüyemez haldeyken yollar deviriyor olsamda
sana yine, yeniden gelmenin hoşkusundayım.
N'olur korkma.
Meşke od olup kor eylemişsem
bedeninden misk kokuları çıkarmış
gönlünü kendimi vesile edip hakka açtırmışsam
sesimin büyüsü ile sözlerimin ahengi seni sarmışsa
Sıkıldığın anlarda bana geliyorsan
susuzun bir damla suya kavuşması senin halinse
farkına varmadan gözlerin beni arıyor
beni ona buna benzetiyorsan
nurundan bana nur katanı
asırlar devrilmişken bulan aziken
şimdi bulmaya bu kadar yaklaşıp
kendini geri çekme.
Sana gerekmez altınlar gümüşler
sana lazım toprak ve su
sen gülsün!
dikenlerini sivriltiyorum
kendi suyunla büyüyorsun
toprağa düşen nur taneleriyle
kor kor ateşi eynine sen giyiniyorsun
benli ruhun bensizliğin divanesi
öyleyse bende kal bir yere gitme...
Yaver ARANCIOĞLU