Biliyorum;
Bu bahar da öpmeyecek çiçeğini kiraz ağacı
Dönmeyecek yüzünü ışığa ayçiçeği
Yıllara yenik kent yaşamları gibi tükenip düşecek yere yıldızlar!
Ve biliyorum ki;
Kasırga öncesi şimşek çatırtılarıyla suçlanacak
Kehribar içinde taşıllaşmış düşlerimiz
Kara beneğe dönüşecek kırmızısını kaybeden kıvılcımlar...
Duvar diplerine biriken tozlar gibi doluşacak avuçlarımıza ince sıkıntılar.
Ve karanlığın gözlerine gözlerine savrulacak
Çelik yaylar gibi bekleşen gerginlikler...
Deniz yalnızlıktan uslanacak,
Başka martılara bel bağlayacak dalgalar
Ve başka yağmurları bekleyecek
Tortusuna gizlenen ayrılıklar...
Ve biliyorum ki;
Çoğalıp tükeneceğiz yok oluşlar içinde
Sen çaresiz, ben bitap kıvranacağız
Bir ölünün aşınmaya dayanıklı acımasız parmaklarında...
Önce can, sonra da kan kaybedecek kırılgan düşlerimiz.
Köşeli gölgelere meydan okusa da kendi labirentlerinde ruhlarımız
Kurnaz zil sesleriyle titreşerek
Yeniden başlayacak yapay ölümlerimiz!..
Ama korkma!
Ufkun sokaklarında dolaşıyor aydınlıklar
Mavi bizden yana...
Yıldızlarla oynaşan ay ışığında yeniden can bulacak gece
Ve yeniden sabah doğuracak ellerimizde güvercinler...
Rukiye Çelik
11.05.2009