Karbeyaz Gülüşüne As Beni

Ben seni tutmaya çalışırken güvercin çığlıklarıyla, sen göğe ağdın bir gece. Gözlerin; tüllenen bir yalnızlık, yaşanmamış bir ayrılık gibi asılı kaldı yıldızların koynunda.

yazı resim

Yine yokluğunun delisi varlığının tiryakisiyim bu gece. Gözlerinin delice bakan tarafını içiyorum durmadan. Güzelliğini sağıyorum Süreyyanın göğsünden. Seni yığıyorum darbeye maruz kalmış ülkemin kurumuş göllerine. Adını bir ordu gibi üzerime sürüyor her sabah, bir daha bir daha esir oluyorum kudretine düşmanlığının.

Yorgun akşamlarda yapılan arkası tamamlanmamış dualar gibi asılı ve eksik kaldı yüreğim gök kubbenin altında sevgili. Sığınaklarda saklanmaktan yoruldum, özgürlüğe uzanan bulutlar gibi maviliklerin koynuna yaslanıp ağlamak istiyorum bu gece. Susamıyorum; dişlerimle dilimi ezip dudaklarının yoksul tarafına peltek düşünceler gönderiyorum. Eski bir hırka gibi kentin meydanlarına astığım gençliğim bir kuşun söylediği şiir gibi içten bir kelebeğin sesi kadar parlak, adını sayıklıyor. Dağların eteklerinde sakladığım erguvan kokulu rüzgârları heybeme biriktirmeye devam ediyorum ben yine. Mayıs sancıları sararken kalbimin rahim boşluklarını kentin yaşlı kaldırımlarında seni arıyorum hercai, nerdesin?

Nerdesin ey bir uygarlık gibi yaşanıp giden sevgili?

Hatırlıyorum da çağını, sınırları Asya'dan Avrupa'ya uzanan geniş coğrafyalarında keşfedilmemiş kıtalar bulunurdu. Bir cemre gibi kalbini toprağa düşürdüğünde her taraf bir doğuma tutulur dağ taş renk cenneti olurdu. Şimdi senden ödünç aldığım içimin atlasına işaretler koyuyor, gözlerini Afrika, yanağını Amerika, dudaklarını Asyaya ya konduruyorum. Kalbini Avrupanın tam göbeğine tüm ihtişamı ile Eiffel kulesi gibi dikiyorum bu gece.

Ey şehir kaçkını gök gülüm, gizli sevdam umudum! Ey kırlangıç bakışlı yağmur kokulu bulutum!

Artık her akşam, yıldızların delice seviştiği gözlerinden ihtiras çalıyorum ter kokan bedenime. Kurşun ağırlığı bir sevdanın kefaretini ödüyorum bu mevsim. Tövbemi Üçler Beşlerle yapıyor Kırklar Meclisine asıyorum ayrılığın acı yanını. Günahlarımı avuçlarımın ayaklarına döküyorum yamalı cübbelerimin içinden. Meleklerin gözlerine ayet ayet seni okuyorum bak yine. Bir güneş sıcaklığıyla İçimi üşüten soğuğun ellerini kırıyorum her gece. Sana, kanatları yeni çıkan bir serçenin masum çaresizliği, dağların omuzlarında zehirli otlar yiyerek büyümüş asi bir kartalın gurursuz cesaretini yetiştiriyorum rüzgârlarda, bil.

Bulutların hıçkırıklarından notalar alıp ikinci kıtasını senin tamamlayacağın kısa ezgiler besteledim sen yokken. Depremlere tutulmuş dudaklarımın sınırlarında adın için savaşlar verdim, kıyımlar yaptım uçurumlarda. Harmanladım cümlelerimi, ateş böceklerine verdim sırrımı. Dün gece ilk defa siyah ellerimi beyaz ellerine çarpıp, sıcaklığının cehenneminde secdelere indirdim.

Bir tutam düş gibi biriktirdim içime.

Yarım alınan bir nefesin devamını bekler gibi bekledim seni ey umuduma kelepçeler bağlayan sessizlik bilmecesi. Şimdi, seni koşulsuz alınan bir borç gibi alnıma yazıyor gururlu dağ çiçekleri gibi rengini ceylanların gözlerine sürüyorum her sabah. Her sabah, seyrek yaşanan bir mutluluk gibi kalbimin sıcaklığında demliyorum filmlere konu güzelliğinin rengini. Gülüşün için beyaz bir kar fırtınası diyorum devamlı. Her tebessümde aynı hareketi yapmana rağmen birbirinden benzersiz ve bağımsız çıkarmalar yapan serin ve ak bir kıyamet İşte, bu gün tebessümünün tipiye dönüşümünü gördüğüm halde şarkımı mırıldanmaya devam ediyorum gülerek. Çünkü bana en çok gülüşlerinin çığı bir felaket gibi üzerime gelirken sana bir şeyler söylemek yakışıyor.

Üzülme;

Seni, elleri toprak gözleri güneş kokan dağ delikanlısı gibi sert ve nasırlı yüreğimle değil, sabah ezanlarında raks eden kelebeklerden çaldığım bebeksi dokunuşlarla sevdim ben. Meltem rüzgârlarını kutsal bir mabede doldurup aylarca tavaf ettikten sonra saçlarına sürdüm ah! Pamuk tarlalarının beyaz ve ipek kanatları ile dokundum kalbinin saklı şehirlerine. Bulutlara gözlerini yalatıp yağmur serinliği parmakları ile okşadım ellerini. Seni kaçırıp köhnemiş şehirlerden çalıntı bir rüya gibi titrek bir kalbin heyecan çarpıntıları arasına gizledim.

Bu gün;

Yeni bir uygarlık getirme bana. Umut verme gönlüme istemem. İstemem vuslatını bu gece, gelme. Unut, duymamış ol sana seslendiğim cümleleri, sözleri. Tüm ordularını toplayıp yakala şimdi. Ve hiç üzülmeden sabaha yakın, kar beyaz fırtınası gülüşüne as beni.

09 Haziran 2012 - 10.53

Başa Dön