Bir düş başlıyor. Kapıları sayamıyorum. Bana ait olmayan
kahramanların, bana ait yanlarını alıp,tek tek giriyorum kapılardan içeriye.
ilk kapıdan girdiğimde onun yanında volta atarken buluyorum kendimi. Loş bir
cezaevi hücresine en uygun ses bu adımların ritmi olsa gerek.Yalnız olduğunu
biliyorum. Yerdeki küçük böceği gardıyanlar içeri girdiğinde saklamasından, onlar
gittikten sonra o kara kıpırtıya öyküler anlatmasından anlıyorum bunu.Onunla
konuşuyorum, o beni duymuyor. Kendi kendine konuşuyor,ben onu duyuyorum. En zor
olan hangisi bilmiyorum. işkence anını bekliyor, insane sesleri duyabilecek o
zaman. SOrular soruluyor,onlarla alay ediyor. Ne büyük eğlence.”Ne kadar güçlü”
diyorlar.” Ne kadar güçsüzüm “ diyor. Yaşamak için direniyor, ölümü beklemek için
direndiğini biliyorum. ölüm olsaydım beni görürdün, sevincinin doruklarında
misafircilik oynardın benimle .ölüm kokusu bile sızsa içeri irkilirdin biliyorum.
Sesimi alıp, seni yalnızlığınla ve kara kıpırtıyla başbaşa bırakıp, bir başka
zamanda ölümle beraber gelmek üzere ikinci kapıya yöneliyorum.
Kapı aralık zaten; kadın çırılçıplak uzanmış yeni sevgilisini bekliyor. Kimin
olduğunu kendisi de bilmiyor. Sadece sığınacağı bir beden istiyor. Odanın içi şiir dolu, dizeleri karmakarışık. Yaşamının her anına ait fotoğraf eskiliğinde ,
kendi eksilişimi görüyorum. Onu bana çeviriyorum. Onun özgürlük arayışını kendi
tutsaklığımda yitiriyorum. Bana ait yanını taşıyamıyorum buraya. Kapıyı
kapatıyorum, onun kendisiyle sevişmeye başladığını biliyorum. Kapı aralık
değil artık.
Kapının altından dışarı akan ıslaklıgın beden bu kadar ikirçimli, neden kendini
bir anda kaybedebileceğin gibi coşkulu dalgalıyken daha sonra bir ölümün
sessizliğine döndüğünü kapıyı açmadan biliyorum. Aynaya bakıyorum. Kendimi
göremiyorum. -Bir görünmez kahramanım ben.- Bu duygu dalgalanmasının hızına
dayanamayan kapı kendiliğinden açılıyor. Kapatmak istiyorum. Onun suya
bakışındaki yüzünün ifadesini anlatmaya gerek olmadığını biliyorum. iki yanında
iki anlamı görüyorum. Sağdaki anlamı alıyorum. Acıdan kurtulduğuna sevinmeli.
Diger anlamı ona bırakıyorum. Aşk onda. Kapı kapandı, dışarıdayım. İçeriden
koca bir ağırlığın suyun içine düştüğünü koca bir çığlık anlatıyor. Aşkının
ölume olduğunu nereden bilebilirdim ki? Aynaya koşuyorum, çığlığı ağzzımda, onun
ifadesini buluyorum gözlerimde. Kapıyı kapadım.
Kahkahaların zorladığı kapıyı mutlu açıyorum. Ardında mutlu bir yaşam bulacağımı
sanıyorum. Renklerini kapkara bir gölgenin kapattığı yüzdeki anlamlara bakıyorum.
İnsanların kahkahalarını bırakıp gittiği bomboş odada ağıt yakan palyaçonun
makyajı tüm odayı kana boyamış. Kapı kan rengi. İnsanları mutlu etmek için yüzünü
boyadığını biliyorum. Ama bu renkler bir acı leke gibi yerleşmiş suratına.
Bildik bir kapı. Bilinen yüzler, yabancı ağlayışlar. Beyaz bir örtü altı
soluksuzluğu ve siyah giysi altı ağıtlar. Çocukluğumun odası. Herkes devinimine
devam ediyor. Sadece çocuk ben farkediyor beni. ”Ne kadar büyümüşüm “ diyor.
”Ne kadar küçükmüşüm” diyorum. Yatağın yanına gidiyoruz. üç tane ben yeni bir
kapıdan sığamamam artık, biliyorum...