Rüyalar görüyorum
turkuaz, nil mavisi, erguvan, fuşya, altuni, haki.
sükünet içinde
dinginliğin liri
hiç hissetmediğim bir var oluşu
tüm bedenimde çalıyor.
sonra leylak, yasemin kokuları
beni dansa çağırıyor.
sabah çiyinin ferah kokusuyla
dans ediyorum
uçsuz bucaksız yemyeşil tepelerde.
çevremde rengarenk kelebekler,
üstümde gök kuşağı.
mevsim ne bahar ne yaz
ne güz ne kış.
bir bakıyorum gelincikler papatyalarla
yayılmış kırlara
bir monet resmi içindeyim,
bir bakıyorum kızgın güneş
etrafı altuni bir kum çölüne dönüştürmüş,
kalahari ortasındayım.
tam bir kum tanesinde
dünyayı görecekken,
sihirli aynalarım,
kum tanecikleri
uçuşuyor elimden.
kızıl, nefti,füme yapraklar
çapkın ışık hüzmesiyle
yere dökülüyor.
bembeyaz kar taneleri
tüm doğaya
gelinlik giydiriyor,
eteklerinde şehvetli kıvrımlar,
yakıcı ışığı
kör ediyor gözlerimi.
her taraf bembeyazdan kapkaraya dönüyor,
o an
soğuk ve derin bir uyku
alıyor beni koynuna.
Ne kadar uyuyorum,
saatler, günler, aylar, yıllar mı
bilmiyorum.
Zaman her şey gibi
hem var hem çok
hem geniş hem bol...
titreyerek uyanıyorum;
gözlerimi açtığımda
yine körüm.
yok olmuş,
rüyamdaki düş renklerim.
Cisimler artık
yıllanmış bir fotoğraf karesi
eski ve solgun.
elimde bir kaleydeskop
burnuma uzaklardan gelen
kan kırmızı gül kokusu
kulağımda naif lir sesi
düşüyorum,
duyularım rehberliğinde
sesini ve kokusunu duyduğum,
en derinimde
hissettiğim,
sevgilimin
kan kırmızı gülümün
rengarenk aşkımın peşine...