Geçenlerde DüşLe Edebiyat dergisinde, sayın C. Alper İlhan’ın açıklamasını okurken takıldı aklıma. Neden Kadınlar edebiyatta çok başarılı değiller? C.Alper İlhan’ında dediği gibi daha duygusal yaratılan kadınlar neden daha etkili ve başarılı şiirler yazamıyorlar? Hiç mi başarılı şiirler yazılmadı? Hiç mi başarılı olmadılar? Ve ya oldular ise neredeler?
Burada, kadının geçmişten günümüze kadar yerine baktığımızda ve Anaerkil (ilkel komünal) toplumda kadının yerini incelediğimizde; onların anaçlıktan ve tabiata yatkın olmalarından dolayı, kadınlar hakimiyetini görüyoruz. Hem üreten, hem yönetenlerdi onlar. Koca karı ilaçları dediklerimiz bile ordan gelmektedir. Her şeyde olduğu gibi, hekimlikte bile onlar üretkendi. Erkek egemenliğinin (özel mülkiyet) ortaya çıkışıyla (kaba kuvvet) kadınlar yerlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamışlardır. Seslerini çıkarmamışlardır yapılan haksızlıklar karşısında. Ondan sonra ki toplumsal gelişmelerde de kadının yerini tamamen kaybettiğini ve kendilerine yöneltilen hiçliğin karşısında tamamen suskun kaldıklarını görüyoruz. Orta çağ Avrupasında bilgili, edebiyatçı kadınlar, cadı diye yakılmıştır. Burjuvazide ise kadın tamamen, bir nesne, cinsel bir araç olarak nitelendirilmiştir. Buna da eyvallah denilmiş, geçiştirilmiştir. Tarihte ve literatürde, dünyanın her yerinde bilgili, edebiyatcı kadınlar, paspas altında saklanmıştır. Ve bu farklılık giderek gelenek, görenek ve kültürel olarak yaygınlaşmıştır.
Hayatın her alanında erkeklere nazaran daha duyarlı, daha pratik ve daha anlayışlı olan kadınlar, neden daha serbest yazamıyorlar diyerek, yukardaki gelişmelerden pekâla anlıyoruz. Gelişen toplumlarda gördüğümüz gibi kadınlar daima bastırılmış, aşağılanmış, ayıplarla vs. gibi kişiliklerinin bulunmasına izin verilmemiştir. Ve verilmeyen bu izne, kadınlar ses çıkarmamış oldukları için günümüze kadar süre gelmiştir.
Gelişen çağımızda artık bunların farkındayız. Peki neden hâlâ kadınlarımız şiirde çok başarılı değildir? Bastırılmış duygularla ve ayıplarla eğitilmiş kadınlarımız, bu yüzlerce yıllık geleneği isteselerde birden söküp atamıyorlar. Hamur gibi yoğrulan, namus kavramından sorgulanan, bir kadının, aşk şiirleri yazması zordur. Analık duygusuna bağlı bir takım kavramlarda kadın kendini yaşayamaz ve başkalarının fikirlerine göre yaşadığından da verimli olamaz. Atak davrandığında, geleneksel toplum bakışlarından mutlaka bir takım dıştalanmalarla karşılanır.
Fransa’da yaşayan Türkiye’li bir kadın belki toplumun değer yargılarını yıkarak bir şeyler yazabilir ama, bu Fransa’da olduğundan dolayıdır. Türkiye’ gibi yeni yeni gelişmekte olan ülkelerde, kadınların bir anda atak yapması beklenemez. Nesrin Teslima’nın örneklerinde bile bunları görebiliyoruz.
Bir kadın olarak şuna inanıyorum. Tüm bunları düşünürsek hiç bir zaman istediğimiz hedefe varamayız. Şairliğe soyunan kadın arkadaşlarımız, kendilerine inanmalı ve üreteceği aşk şiirlerinden veya edebiyat adına yapacaklarından dolayı dıştalanacağına hazır olmalı ki belki, cesaret bulup bir şeyler yazabile.
Artık günümüzde kadınlar gündemde, kadınlar sessizlikten çıkıyor vs sözleri duymak beni rahatsız ediyor. Cinsiyetimiz bizi ilgilendirmeli sadece. İnsan olarak bir şeyler yapmalı ve insan olarak düşünmeliyiz. Kendimize inanmalıyız ki, edebiyatta daha başarılı ve üretken olalım.
*Yüreğinin içinde harlanmış alevi hissetmekle, yüreğinin üzerine sürülmüş bir parça soğuk yağı kazıyıp kâğıda dökmek aynı değildir* demiş sevgili C. Alper İlhan. O zaman gerçek imgeleri, hakiki kadın yüreğini aşikâr zülüflerde ima eden, aşikâr kalemler mürekkebine dökmek üzere var olmak umuduyla, yarınları edebiyatla birlikte yaratalım.
30/11/2008
Sevgili Özbek