Yaşadığı toplumun sancılarını hisseden, yüzyılların değiştirilememiş kaderini, çaresizce çareler arayarak yaşayan bir yürekte, yeni filizlenen bir aşkın hikâyesi bu... Umutsuz çarelerin kamçıladığı ve bu aşkla huzuru tadan bir yüreğin hikâyesi bu… Bu yüreğin, ondan uzak kalamadığı, yakın olmak içinde çabalamadığı bir hikâye… Kalkındığı her girişimi eline yüzüne bulaştıran bu yürek, şimdi pişmanlıkların ve yitirdiği hayallerin yasına kapanmış, mutluluğu hayallerde arıyor…
Yüreğinde ki aşkın verdiği tatlı heyecana kapılmış ve dünyadan uzaklara sürüklenmiş, hayallerin mutluluğunda coşan bir çift göz, aynanın karşısında boşluğu süzüyordu. Gözlerin karanlık yolculuğundan sonra, derinliklerde gizlice yaşanan hayali yaşamaya başladık.
Kalabalık bir servis yolculuğuydu; sıkıcı ve yorucu günün ardından başlamak üzere olan. Herkes serviste bir yerlere oturmuş, yorgun gözlerle etrafa bakınıyordu. Kahramanımız S servise girer girmez o gözlerle buluştu. Kız, kara gözlerini kısmış S’ ye bakıyordu. S kızı uzun zamandır görüyor ve gizliden gizliye âşık oluyordu. S, kıza doğru yaklaşırken heyecanı iyice artmış ve beynini esir almıştı. Hiçbir şey düşünemiyor ve hatta görmüyordu. Tüm vücudunun titrediğinin bile farkında değildi. Kızın bakışları onun bütün hareketlerini izlemişti.
Kızın oturduğu koltuğun yanına geldi ve titreyen eliyle cebinden bir kâğıt çıkardı. Bu sırada kızın gözlerine bakıyordu. Bu an, O’na en çok yaklaşabildiği andı. Esmer yüzünün sol yanağında, kahverengi ve çok yakından ve dikkatli bakılınca görülebilen bir leke vardı. Kara gözlerini kısmış, kızgın bakışlarla S’ye bakıyordu. Aslında O da çok heyecanlı ve mutluydu. Sadece bakışları dışarıdan böyle görülüyordu. Titreyen eliyle kâğıdı kıza uzattı. İşte bu anda gözlerinde tuzlu bir mutluluk titremeye ve yanağına doğru süzülmeye başlamıştı. Kız kâğıdı aldı ve avucunun içinde sakladı. Ama başını çevirip S’ ye hiç bakmadı. Gözlerini, S cebinden kâğıdı çıkardığından beri kâğıttan ayırmıyordu. S, servisten indi. Kız, avucunun içinde tuttuğu şeyin bir kâğıttan ve hatta bir aşk mektubundan çok daha fazla bir şey olduğunu, bir gencin O’na karşı hissettiği duygular olduğunu ve karanlık bir gecede kurulmuş hayaller ve belki de büyük bir umut olduğunu düşünüyordu.
S, servisten indikten sonra servis hareket etti. O, eve yürüyerek gitmeye karar vermişti. Servisin arkasından bakarken, yaşlı gözleri gülümsüyor, içinde kopan neşeli fırtınalar yüreğine büyük bir heyecan veriyordu. Birdenbire düşüncelerini, bu neşeyi bastıran bir korku kapladı. “Ne söyleyeceğim? Ne diyeceğim? Nasıl konuşurum? gibi utangaçlığın, çekingenliğin gölgesinde geçen uzun yılların çözülmesini zorlaştırdığı sorular, neşesini bastırdığı gibi O’nu korkutuyor ve panikleyip saçmalayacağını düşündürüyordu. Yol boyunca bu soruların paniği içinde korkulu düşüncelerle boğuştu.
Sonra gözlerin derinliklerinde şahit olduğumuz hayal, birden bire karardı ve değişti. Ağaçların gölgesinde, yeşillerin, çocuk cıvıltılarının arasında çok güzel bir parkta, S, parkın girişini gören bir yere gizlenmiş heyecanlı bir şekilde bir şeyleri ya da birilerini bekliyordu. Heyecanından yerinde duramıyor, bir o yana bir bu yana dolanıyordu. Girişte biri belirince, heyecan içinde hemen o yana bakıyor ve sonra derin bir oh çekip tekrar beklemeye koyuluyordu.
Az sonra, girişte, S’nin serviste kâğıt verdiği kız belirdi. Simsiyah saçlarını başının arkasında toplamış ve sol yanından bir tutam saçını alnının üzerine salmıştı. Bu onun tatlı yüzünde dayanılmaz bir masumiyet oluşturuyor ve S’nin yüreğine huzur veriyordu. Yuvarlak yüz hatlarında herhangi bir gerginlik yoktu ve gayet sakindi. Belki O’da S gibi heyecanlıydı ama içinde bastırmaya çalışıyordu. Yüzü, gayet mutlu görünüyordu. S, O’nu görünce, önce içindeki neşe, gözlerinde parıldadı ve bir gülümsemeyle yüzünde belirdi. Fakat sonra yine o sorunun korku ve paniği, neşeyi alıp götürdü, gözlerinden ve yüzünden. “Ne yapacağım şimdi?” sorusu kafasında yankılanıyordu. Ama nereden geldiği bilinmez, birdenbire: “Kendini o anın heyecanına bırak ve o anın heyecanını yaşa. Mutlaka güzel şeyler yaparsın.” Fikri bu cevapsız soruyu cevapladı. “Evet” dedi kendi kendine. “Bu sefer olamayacak… Bu kadar yaklaşmışken mutluluğa, utangaçlığa yenilmeyeceğim.” Dedi.
Kız, bir banka oturdu ve beklemeye başladı. Parka girdiğinde etrafına bakınmış fakat S gizlendiği için O’nu görememişti. “Herhalde daha gelmedi.” Diye düşünüp beklemeye koyulmuştu.
Beklerken cebinden S’nin O’na verdiği kâğıdı çıkardı. Avucunun içinde tuttuğu şeye gülümseyen bakışlarla bakıyordu. Çünkü o bunun bir kâğıttan daha fazla bir şey olduğunu düşünüyor ve ona saygı duyuyordu.
“Aldığım ilk mektup… Çok tatlı bir duygu bu… Birine sevgi ve heyecan verebilmek… Bu hisleri, O’nun gözlerinde bulabilmek…” diye aklından geçirirken, birdenbire bankın arkasında S belirdi. Kızın kulağına eğildi. Kız, O’nu hala fark etmemişti. Sonra S kızın kulağına yaklaştı ve bir şarkı söylemeye başladı:
Konuşmadan gözlerinle
Beni sevdiğini söylesen
Ölene dek gözlerini
Yüreğime mühürlesem
Sesi çok hoş ve huzur doluydu. İlk kelimelerden sonra heyecanını yenmiş sakinleşmişti. Kız, sesi ilk duyduğunda biraz korktu ve başını yana çekti. Sonra O’nun olduğunu anlayınca, tekrar yaklaştırdı. Fakat gözlerini, kâğıttan hiç ayırmadı. Korktuğu an, gözlerinde ki gülümseme bir an kayboldu fakat sonra tekrar yerini aldı. S, şarkıyı söylemeye devam ederken bankın yanından dolaşıp kızın yana oturdu. Kız hala avucunda ki duygu elçisi saydığı kâğıda bakıyordu. Mektuplara çok değer verirdi ve onlarda ki duyguların kalıcı olduğunu sahte telefon görüşmelerinden daha anlamlı olduğunu düşünürdü. S, gülümseyen bakışlarla, kızın güzel yüzüne bakarken şarkıyı bitirdi. Kızın bir elini avucunun içine aldı ve dudaklarına götürdü. Öptü… Kız, gülümsüyordu. Birden gözlerinden süzülen bir damla, yanağında parıldadı. Bu parıltıda mutluluğun ışıltısı gizliydi ve kız gülümseyen fakat yaşlı gözlerle başını usulca S’ye çevirdi. Gözlerinde yaşlar titriyordu. Göz göze geldiklerinde S, teninin sıcaklığını dudaklarında hissettiği an, içinde beliren ve çığlıklarla kalbinde yankılanan mutluluğun verdiği heyecanla, hayalini bitirdi.
Aynada tekrar karşılaştığımız ve gülümserken bıraktığımız gözlerde yaşlar, pişmanlık olmuş yanağına süzülüyorlardı. “Gözyaşlarımla pişmanlığımı içimden, yüreğimden söküp atabilecek olsam hiç durmam günlerce ağlarım.” dedi. Mutlu bıraktığımız yüzünü kızgınlık sarmıştı. Utangaçlık ettiği için bu mutluluğu yaşayamamıştı. Ve bu pişmanlık yüreğinde sızlıyordu. Kızgınlığı kendineydi. Acıyla bağırmaya başladı ve kafasını duvara vuruyordu.
Zamanı, iyi değerlendirmeli ve yapmayı düşündüğümüz, yürekten istediğimiz şeyi, hiç vakit kaybetmeden yapmalıyız. Hiçbir engele ve doğamızdan gelen insani duygulara esir etmemeliyiz duygularımızı. Kaçırılan her an, yüreğimizde bir pişmanlık olup, ömrümüz boyunca orada sızlayacaktır.
şarkı: Gülay , cesaretin var mı aşka