Dostlarımı doğru seçemedim. Yanlış dostlara değer vermeyi kesemedim. ‘Hiç’ olan, olduğumu sanan kişilere ‘hep’ gibi davrandım. Doğruları göremedim, gözlerim karartılmıştı…
Artık uyandım… Gözlerim yorgun, yine düşmek istiyor, uykuya dalmak istiyor. Ama bu kez yanımda -gerçekler- var. Ve onlar oldukça, ben hiç uyumayacağım bir daha. Onlar hep beni dürtükleyecekler, uyumak üzereyken ben…
Yüzümde donuk bir ifade… Ben eskisi gibi değilim… Artık yüzünüze gülmeyeceğim… Bir şeyler hep eksikti sizde, ben bunu anladım şimdi ve kendimden bir şeyleri eksilttim. Çok uzağım sizden… Arada uzun yollar var kat etmeniz gereken; ama siz bunu yapmayacaksınız. Artık yapamazsınız… Siz geldikçe ben gideceğim nasılsa daha da uzağa… Gitgide artacak bu mesafe sonsuzlukta…
Yanınızda mutlu olmayı unutmuştum ben. Uzun sürdü bu. Kendime gelemedim bu sürede. Gülemedim gerçeklere… Yalanda yalan oldum. Artık yalanı anlayanım… Kalbim kırıkken yüzünüze neşeyle bakabilen, hep yanınızda olacağımı düşündüğüm ben, artık yokum… sıkıldım çünkü. Bir tarafın bu sahteliği, bu zevksizliği artık sürdürmemeyi göze alması gerekti…
Bana doğruları söylemeyen, yalanlarla oyunu kuran ve hep devam ettiren, bunlara rağmen yüzüme gülebilen, aslında en sahte olan gerçek değeri verdiğini düşündüren, olayları abartıp duygu sömürüsü yapan ve bu sayede istediği ilgiyi gören, bencilliği ve havasıyla ortaya nefes veren, öfke dolu, kıskanç, her şeyin sahibi olmak isteyen, aslında en yakın dostlarımı göremeyip onları birer birer kaybetmemi sağlayan, ilgiden mahrum kişilere karşı artık NEFRET duyuyorum… öyle ki bu nefret; uykularım kadar kısa sandığım, ama aslında zaman diye bir kavramı olmayan, SONSUZ ve en iz bırakıcı, acıtan kabus gibi…
Bitiş de bu… Ben artık uyandım… Hoşça kalın kabuslarım… Günaydın dostlarım…