İnsanlıktan Çıkış

yazı resimYZ

bir alaz göğe inandım
başakların gecede akan hışırtısına bir de
anla beni ayışığı
kentler tükürdüm beton ve çelik soluyan akşamlarda
söktüm omzuma takılan apoletleri
meczupluk hırkasını yakıştırdım eğnime
bir mezar çukuru sayarak yatağımı
her gece kendimle ölerek hesaplaştım
ey çağ
bütün aşkların taşladı beni

türlü türlü kapısı var şu insan yüzlerinin
ahşap-teneke-çelik -plastik
samimiyet kurt kapmış kuzunun artıkları
mermer gülüşlerle hasbıhal etmenin acısını bildim
bütün karanlık gecelerde
sizin hiç bilmediğiniz bir dildim
sadece inlemeler-azap çığlıkları -ölümle yaşam arasındaki o kanlı
o korkmuş
o ürkek sözleri okudum
acısı bataklık insanların alnında
onları dokudum yalnızca
ama isyanla
öfkeyle
hınçla
bu yüzden sayın bayım
sevişmelerim sayılmayacak kadar azdır ömrümce
dışarıda ay olurdu ve bahçemde güller şakırdı çılgınca
o zaman ben hep bir ağlayışın vadisinde çıkış arayan mecalsiz yolcu olurdum
çoğaldıkça çoğalırdı içimin yırtıkları

kitaplar ve sayfalarca akan düşünce
ben onların arasında kuru bir otum belki
sesim geçmiş kafilelerden kalan ocak külleri
yalaka mevkiler
haksız makamlar
son model ön model arabalar atlar
limitet komandit anonim evlilikler
ey çağ
sanki umurumda gibi
bütün değerlerin dışladı beni

giderek daha çok benziyorum alıç ağaçlarına
tek başına yaşayan kaya kartallarına
eski bir ağlamanın yankısıyım ıssız dere yataklarında
bir koyakta yardan ayrı düşene benziyorum
bir dağın yamacında pusulanana
ama isyanla
öfkeyle
hınçla
sanırım insandan başka bir şeyim artık
yağmur gözlü çiçek yüzlü çocuklar bir tarafa
hiçbir yüz ifadesi tanıdık değil
betondan yontulmuş gülüş
ruhunu kaybetmiş söz
yalnızca binlerce yıl önceden bir adamın
kara taşa yonttuğu gül kabartması
yurtsuz bulut - yoldaş rüzgar -yar yağmur
deli ayaz -gebe çamur…

Allahın her akşamı
duvarlaşmış yüzleriyle evine dönen işçiler
avurdu yer göçüğü ırgatlar
geçinemeyen memurların demir parmaklık takılmış gözleri
çiğnenerek-sancıyarak-acıyarak sürüklenen
sayısız köle
insanlıktan ötelerde bir yerde yaşıyorum sanarak
körelten karanlıkta soluk alan bir beden
her soluk öle öle

bu yüzen sayın bayım
artık yırttım reçetelerini
mutluluğa –insanlığa –adalete yazılan
derisi kavlamış gök
sırtı yağır yer
arasına sığmayan öfke ve keder
tükürmüşüm suratına sizin aşklarınızın
tartılı dostluklarınızın mostluklarınızın
varsın bir kuru yaprak ömrüm
düştüğü yerde kalsın
hiç kimse ardımdan üzülüp ağlamasın

yüreğimi en eski devrimcinin kayrağında biledim
ne ömrün kısalığı – ne yarsiz kalmak
çok insandan çok şey katar hayata bir çalı
bu soytarılar panayırı- şaklabanlar curcunası
su yerine içilen insan kanı
tükürmüşüm bütün putlarına-değerlerine-ey çağ
katlettiğin kim varsa yandaşım
bütün düşmanların yoldaşım olsun
varsın o büyük umut bizden de sonraya kalsın

doğuştan cürümlü aşıktım
ta başından çobanın o yaralı kavalı
yara yara akıp giden bir yanık bozlak
kanadı kırık turna
boynu vuruk gül dalı
korunaksız hedef kadar açıktım
iyi ki taşladın beni
iyi ki dışladın
ey kanlı çağ
iyi ki ben senin insanın olmaktan çıktım

Adnan Durmaz
04.09.2011

Başa Dön