İngiltere'nin Kürt Politikası

Pantürkizme karşı ağırlık olarak Kürt milliyetçiliğini çıkarmak gerekir. Coğrafi durum dikkate alındığında, Kürt milliyetçiliği Türk kovanına önemli bir etmen olarak sokulabilir (İngiliz İstihbarat Subayı Albay F. R. Maunsellin Londraya yazdığı rapordan, 5 Aralık 1917)

yazı resim

İngiliz Albayı Maunsellin raporu doğrultusunda I. Dünya Savaşının sonunda Kürt aşiretlerine özerklik ve toprak vadeden İngiltere bir satranç oyuncusu ustalığıyla- o tarihte SSCB yönetiminde olan Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin Türkiye ile olan toprak bağlantısını Büyük Ermenistan ve Kürdistan duvarı ile kesmeyi ve Türkleri Musul ve Kerkük gibi petrol bölgelerinden uzak tutmayı planlıyordu. Osmanlı idaresinde yüzyıllarca uyumuş Anadolu halkının uyanışı, devrimci Kuvayı Milliyenin petrol bölgelerini eline geçirme olasılığı Avrupa ülkelerinin politikasını ve paylaşım planlarını alt üst edebilirdi.

Bu nedenle, Anadoludaki aşiretleri kışkırtmak amacıyla Nisan 1919da Binbaşı Noel ile Yüzbaşı Woolleyi görevlendiren İngiltere İstanbulda Seyit Abdülkadirin başkanlığında kurulan Kürt Teali Cemiyeti ile de yakın ilişki içindeydi.

Bu arada 18 Ocak 1919da toplanan Paris Barış Konferansında Osmanlı delegesi Şerif Paşa ile Ermeni delegesi Bogos Nubar Paşa Doğu Anadolu vilayetlerinin Ermeniler ve Kürtler arasında bölüştürülmesi konusunda uzlaşmaya varmış, Şerif Paşa kurulacak olan yeni devletin de başına geçmeyi umarak kendisini Kürt Heyeti Başkanı ilan etmiş ve destek için İtilâf devletlerine başvurmuştu.
Ancak, görüşmeler sırasında İtilâf devletlerinin Kürtlere özerklik projesi ile Büyük Ermenistan projesi çakışmış, Kürt bölgelerinin Ermenilere vaat edilmesi, itirazlara ve aşiret liderleri arasında fikir ayrılığına yol açtığı gibi, bölgedeki aşiretlerin tepkilerine de neden olmuştur.

Paris Konferansından sonra -bugün olduğu gibi- kapalı kapılar ardında sürdürülen pazarlıklar sonucunda 10 Ağustos 1920de, Ermenistan ve özerk Kürdistan kurulmasını öngören Sevr Antlaşması Osmanlı Devleti tarafından kabul edilerek imzalanmıştır. Böylece Osmanlı Devleti Güneydoğu Anadolu bölgesinde Kürdistanın kurulması projesini kayıtsız şartsız resmen onaylamış oluyordu.

Antlaşmanın imzalanması Avrupada büyük sevinçle karşılanmıştı. Ancak, bu tatlı barış (!) ortamını bozan, süreci tıkayan tek olumsuz gelişme Atatürk önderliğinde Milli Mücadelenin başlaması ve Kuvayı Milliyecilerin Sevr Antlaşmasını yok sayması oldu. Böylece, Avrupa ülkeleri ile Osmanlı hükümeti ve sözde barış yanlılarının projeleri suya düşmüş, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddinde olduğu gibi çok fena bir şekilde çuvallamışlardı.

Kısaca özetlersek, Türkiyede siyasal Kürtçülük projesi başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletlerinin ilk aşamada Şark meselesi çerçevesinde Osmanlı devletini federatif bir yapıya indirgeyerek bölgeye egemen olmak amacıyla uyguladıkları taktik ve politikaların sonucunda doğmuştur. İkinci aşama ise, Osmanlının yıkıntılarından doğan Türk direnişini Doğuda Ermeni saldırısı , Güneydoğuda etnik ayrımcılık ve Batıda ise Yunan işgali ile üçlü kıskaca alarak daha doğmadan yok etmek amacını taşıyordu.

Bunda da başarı olamadılar. Analar ağladı, binlerce şehit verildi, ama İstiklal Savaşı ile Türkiye işgal güçlerini yenerek özgürlüğüne kavuştu. Böylece etnik ayrıştırma projesi sekteye uğradı, ertelendi, ancak, tasarımcılar ve yapımcılar projelerinden asla vazgeçmediler. Paris Barış Konferansı ile Sevr Antlaşması Büyük Ortadoğu Projesinin ilk ön modelleri, prototipleriydi.

İşte, üçüncü aşama ise bugün Büyük Ortadoğu Projesi ve BOP Eşbaşkanlığı ile sürdürülmekte olan içinde bulunduğumuz, yaşadığımız, tanık olduğumuz Kürt Sorunu olarak yaftalanan sözde barış sürecidir.

Yani bakın Tarih tekerrürden ibarettir sözü bu kadar güzel gerçekleşemez. BOPçular Türk ordusunu, devleti ve ulusun Kuvayı Milliye ruhunu tasfiye ederek bu amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Bu barış sürecini (!) kesmeye, tıkamaya çalışanlar kim peki?

(Kaynakça: Meydan Larousse, Encyclopedia Americana, Hoybun Cemiyeti ve Türkiyeye Karşı faaliyetleri, Yrd. Doç. Dr. Yusuf Sarınay, T.C. Başbakanlık, Atatürk Araştırma Merkez

Başa Dön