İstanbuldan dönüpte yaşadığı şehre gelince yüzünde kırık
ve
buruk bir ifadenin açık arttırımı sergileniyordu.Onun
yüzüne bakanlar bu ifadenin alıcıları olduğuna ve ne kadar
çabuk bu ifadeyi alıp gittiklerine inanamıyorlardı.Yaşadığı
şehirde günler ilerledikçe;Onu daha çok düşünüyor ve Onun
eksikliğini daha fazla hissetmeye başlıyordu.Bu düşünme ve
özleme oranı gün be gün artıyordu.Bununla paralel ikilemi
de düşünme oranı yükseliyordu.Keşke İstanbulda
doğsaydı,keşke İstanbulda yaşasaydı...
Bu şehir ona çok ıssız görünüyordu.Gecenin orta yerinde bir
başınaydı.Bu şehrin ve zamanın şarkısı dilindeydi.Şarkının
vokali ekolu,solosunun akustiği bozuk ve tınılarında ne
baritonluk ne de tizlik vardı.Tıpkı bir kapı gıcırtısının
en yüksek oktavdan en düşük perdeye düşmesi gibi şarkı
havayı tırmalıyordu.Orhan yine aynı yalnızlık yolunda
yürüyordu.Havada hiç bir narinlik ya da kırılganlık
gezinmiyordu.Gözlerine hafiften alacakaranlık
tünemişti.Bakışlarını uzatmış donuk şehri seyrediyordu.Bu
şehirde günler onun için tatsız tuzsuz geçiyordu.Bu yüzden
içindeki sevinç hep sıska kalıyor ama karamsarlığı
şişmanlıyordu.Onun için sadece şehir değil her hangi bir
şey Ezginin yokluğunda bir anlam ifade etmiyordu.Her
zamanki gibi soğuk,şehri asmış ve ayazı da tekmeyi
vuruyordu.İkilem,duygularının dilinden dökülmesine müsaade
etmiyordu.Bu ikilem;dostluk-aşktı.Dostluğu seçerse yavaş
yavaş kendine eziyet edecek,şayet aşkı seçerse Ezgisini
kaybetme korkusuyla yüzyüze gelebilecekti.Bu aşka
gömüldükçe ikilemi arttı ama seçim yapamadı.Onun yokluğunda
hüzünlendi,üzüldü durdu.Bu arada girmesi gereken çok önemli
bir sınavı vardı.Hayat ona şöyle diyordu;yüzünü gören
cennetlik.O sınav hayatının bir diğer önemli hayalinin
yolunu açacaktı ancak Orhan ne o yolu görebiliyor ne de o
yola girebiliyordu.O yolu düşünemiyordu ki aşk garibi.Varsa
yoksa kalp yolu.Aşk işte akıl ve mantıkta oturmuyor ve
kiracı da olmuyordu.Kalpte anca devre mülk satın
alabiliyoırdu.Orhanın kalbi avaz avaz bağırıyordu ama dili
buna karşın suskundu.Bir türlü aşkını kelimelere
dökemiyor,o kelimelerin yanına bile yaklaşamiyordu.Bir çok
defa aşkını ona ifade etme yolu ararken kendi içinde bir
sürü çıkmaz sokağa girmişti.
O senenin yazında bir kez daha imkanlar el verdi de tekrar
İstanbula gitme fırsatı elde etti.Büyük bir heyecanla
telefona sarıldı;geleceğini Ezgisine haber verecekti.Hem
bu gidişinde İstanbulda yazı görecek hem de o şehrin onun
için anlamını.Orhan,Ezgiyi aradı ve O, telefonu açınca
narin sesi ruhuna süzüldü.Orhanın dilinde heyecan
katsayısı oldukça yüksekti zaten bu yükseklik konuşmasına
yansımıştı ki çok fazla hatta kalamadı.
Bu konuşmadan sonra Onunla bir daha konuşması nasip
olmadı.Bir sorun çıktı ve Orhan o yaz İstanbula gidemedi.O
yaz gidebilseydi,onu görebilseydi belki de o zaman
ikileminin sonucunu alacaktı.Söylemeyi düşünmeyi içinden
geçiriyordu.Çünkü Ezginin sesini duyunca heyecan katsayısı
o kadar yükseliyordu ki bunun yansıması kalbinin trampet
çalması oluyordu.Onu görünce ne yapardı bilmiyordu.Keşke
herşeye rağmen gidip görseydindedi içindeki ilk ses.Memnun
olmayan ses;O zaman şaşkın şaşkın bakardındiye cevap
verdi.İlham Perisi;Gözyaşın aşkı kalbinden yüklenip-tıpkı
bir akarsuyun alüvyonlarını taşıyıp ovaya bırakması gibi-
yüzüne bırakırdı.Kapı gıcırtısı ise
sataştı;Ağlayacakmış;ne kadar dokunaklı.Ağlarsan tam bir
ahmak olduğunu ona gösterirdin
Aşk cesaret ister;öyle de o zaman Orhan,Ezgiyi görünce
hazine arayan bir define avcısı gibi cesareti
arardı.Ezgide bunları Orhanın hareketlerine yansıttığına
şahit olunca şaşırır ya da en kötüsü umarsamazdı.O yaz
gidemediğini ona yazınca Ezgi de;Nasip değilmiş,başka
zaman gelirsin demişti.Orhan daha sonra Ezgiye o kadar
telefon açtı ama O hiç açmadı.Orhanın açtığı telefonlara
da cevap vermedi.Orhan açıkcası;Ezgi telefonu açmış olsa
nasıl konuşacağını bilmiyordu.Telefonu eline almadan
önce;eğer açarsa şunu diyeceğim,bunu diyeceğim... diye
zırvalardı.Ama telefonla onu aramak hiç de kolay olmuyordu
onun için.Orhanın telefonun tuşlarına basarken bile
kalbinin atış hızı yükseliyordu.Bir de ilk aşkı telefonu
açarsa...
Yaz sonundan sonra Orhan Ezgiyle ne konuşabildi ne de
yazışabildi.O senenin aralık başı İstanbula tekrar
gitti,yanında ikilemi de hazırda bulunuyordu... İkilemini
giderme hususunda hiçbir şey yapamıyordu.İstanbula
gitmesinin amacı güzel aşkını görmekti.Çünkü Yedi Tepeli
Şehrin Onun için anlamı Ezgiydi.Onu şehirde kaldığı süre
zarfında görme fırsatı olmadı.Senin onu önemsediğin kadar
O seni önememiyordiye duruma açıklama getirmeye çalıştı
içindeki kapı gıcırtısı ses.Orhan için İstanbul sene
başında büyüleyiciydi ancak sene sonunda berbat ve
anlamsızdı.İkinci gelişinde hiç vapura binmemişti çünkü
Ezgi olmadan vapura binmek onun için hiçbir anlam ifade
etmiyordu.Arkadaşıyla Taksimde buluşacağı zaman
Ümraniyeden
otobüsle ya da minibüsle Kadıköye,Kadıköyden otobüsle
Taksime... Kadıköy İskelesinde megafondan çıkan ses
aklındaydı;Sayın yolcularımız Turyol iskelemizden... diye
davam eden.İstanbulda yürürken gözleri hep Onu
aradı.Otobüste giderken gözleri daima camdan dışarda hep
Onu bulmayı umdu.Otobüsün camından bakardı;belki o tarafa
yolu düşer de görürüm
diye.Kadıköyde,Modada,İstiklalde,Taksimde,Beşiktaşta,T
eşvik
iyede,Emiönünde,Beyazıtta... Ve Haremden kalkan
minibüslerde... Gezdiği dolaştığı her yerde onu aradı ama
göremedi.
Kuşluk vakitlerinde Kadıköy İskelesinin oraya
giderdi.İskelenin ordaki banklardan birine ya da kaldırım
kenarına oturur,bir yandan denizi izler bir diğer yandan da
iskeleye yanaşan ve iskeleden ayrılan vapurlara
bakardı.Martıları izler ve onlara ekmek parçaları
atardı.Vapurlara bakışları kaçak yolcu olarak binerdi;belki
ayakta duran yeşil çantalı,kırmızı saçlı bir kız görürüm
diye.Elinde sigara,karşısında deniz ve martılar... İlk
gelişinde sigara içmiyordu,ikinci gelişinde sigara içer
oldu.Aşk insana sigara da içirtiyordu.O olmayınca
gördüklerinin bir anlamı yoktu.Hüzün yüzünde şenlik ateşini
yakmış sigaranın saydam dumanında olanca hızıyla dans
ediyordu.Akşam karanlığına kadar iskelenin orada
dururdu;hem denize bakar,martıları izler,vapurları
gözler,derin derin sigara içer hem de tümüyle ilk aşkını
düşünürdü.Gözleri hep vapurdan inen ve binenlerdeydi.Hani
derdi;belki yolu Kadıköye düşer de şans eseri vapura
biner
ya da iner de onu görürümdiye.Beklerdi beklerdi akşama
kadar ve yüreği burkularak Ümraniyenin yolunu tutardı.
Zamanın şarkısı hüzünlüydü...
Şans tatile çıkmış Ona ayıracak vakti yoktu.Kız Kulesini
daha yakından gördü ama Onun için hiçbir anlam ifade
etmedi.Ne Sultanahmet,ne Topkapı,ne Dolmabahçe Sarayı,ne
Taksim... ne de Beşiktaş Stadı.Ne deniz,ne martılar...
Hiçbirinin anlamı yoktu.
O, İstanbuldaydı,Orhan ise uzaklarda.Onu düşündüğünde
hemen
gözleri doluyordu.Biraz daha üstelerse gözlerinden yaşlar
sızıyordu.Bazen yaşlarının gözlerinde dolmakla kalmasını ve
çoğu zaman sızmasını engelleyemiyordu.Onu yaşadığı şehirde
çok gördü.Bu;çölde görülen seraptan başka bir şey
değildi.Ona dokunmaya kalkınca kayboluyordu.Orhan çoğu
zaman dalıp dalıp gidiyor,öylece bir noktaya
kitleniyordu.Kitlendiği yerde hep o bandanalı aşkı
vardı.Gözlerinin kapısı açılınca dışarı hüzün
kaçıyordu.Kırmızı saçlı bir kız görünce bir başka bakıyordu
ama nafile... Gerçek çıplak bakınca gözleri acıtan güneş
gibi vuruyordu.Belki de güneşe bakarken gözlük takmak
yerine çıplak gözle bakması gerekiyordu.Şunu anlamalıydı ki
O,bu şehre gelmezdi,bu şehirde olması imkansızdı.Kalbinde
hep ona olan aşkı var olup duygularından inceden titreyerek
sızıyordu.Gözlerine ulaşıp,gözlerindeki dar vadilerle
birleşip akıp gidiyordu elindeki resimlere.Keşke resimler
canlansaydı,keşke canlanıp ona gülümseseydi,gelip yanına
otursaydı.Keşke...
O akşamı,unutamıyordu... İstanbulda bir sonbahar günü Onu
görünce narin rüzgarını bulmuştu.Onu yakalamış ve kristal
kutucuğuna koymuştu.İstanbuldan ayrılırken kırılgan rüzgar
kutucuktaydı.Ezgiden uzaktayken rüzgar kristal kutucuğunda
esti durdu.Yine bir sonbahar günü Orhan kutucuğunu
açtı.Uzun zamandır özgür olmayı bekleyen rüzgar Ezgiye
doğru uçtu.Ezgi, narin rüzgarın sadece kendisi için
estiğine inanmıştı ama bu rüzgar Onun kalbinde
eserse,kalbini ısıtmayacağını aksine üşüteceğini ifade
etmişti.Kırık kanatlı rüzgar Orhanın kalbine geri
dönmüştü.
Orhan ilk kez aşık olmuştu.İlk kez aşık olduğu için nasıl
davranılacağını ya da ne düşündüğünü nasıl ifade edeceğini
bilmiyordu.Kesinlikle kendine güveni yoktu.Bununla paralel
çok heyecanlı ve bir o kadar kırılgandı.İlk kez aşkı
keşfetmiş ama aslında keşfedememişti.Aşkın dili
farklıydı.Orhan o dili öğrenenemiş,çat pat bile
konuşamamıştı.Cümleleri yanlış yorumlamış ve yanlış tercüme
etmişti.Bunun getirisi olarak yanlış hayallere
kapılmıştı.Açıkcası ahmaklıkta üstüne yoktu.O akşam Ezgiye
aşkını ilan etmeyi becerebilmişti ancak Ezgi, Onun Ona aşık
olduğuna inanmıştı ama Ona karşı o tür duygular
beslemediğini ifade etmişti.İşte Orhanın korktuğu başına
gelmişti.
...
Orhan televizyonun önünde heyecanla bekliyordu.Annesine
işaret etti,çabuk televizyonun önünden geç diye çünkü
İstanbuldan sokak röportajları başlayacaktı.Belki Ezgi
röportaj yapılan yerden geçer de saniyeler bile olsa Onu
görürdü.Hatta şans tatilden dönerde belki ilk aşkı röportaj
yapardı.Ah nerede... Şans tatilden dönerken kaza yapıp
ıssız bir adaya düşmüş kurtarılmayı bekliyordu,nerden
Orhanı bulacaktı.
Orhana sorsalar hayatta en çok istediğin nedir diye;Kız
Kulesinin karşısındaki bir bankta onunla yan yana
oturup,kafamı narin omuzlarına emanet edip Kız Kulesini
izlemek isterdim derdi.
Ezgi,Onu ne kadar sevmese de gerçek olan şuydu ki Orhan Onu
çok seviyordu.Kendisini Ezgi olmadan solunum makinasına
bağlanmış biri gibi hissediyordu.
Orhanın kalbinin dili İstanbul Türkçesiydi;zarif ve
narin.İlk ses;İşte ölümsüz aşk, diye zırvalarken,İlham
Perisi;Ne kadar dokunaklı ve anlamlı, dedi.Son olarak
kapı gıcırtısı ses;Orhan biliyor musun,sen tam bir
ahmaksın ve de ahmak olarak kalacaksın. dedi.
27 Temmuz-6 Ağustos 2008