Hiç olmadığın biri yapmak seni, masumiyetini küflenmiş bir duyguya hapsedip, hırçın, arzulu, öfkeye kanat açmış ruhunu uyandırmak, kış uykusundan.
Belki zordu, zahmetli işti. Ama sen yaptın,..
Bir nü tablosunun içinde ters dönmüş gibi,
İlk defa haykırdın bıktıklarını, hem de dalına dokunup, yapraklarını dökmeden kimse.
Seni kırmak için kelimeler yazmak gerekiyordu.
Seni buhar etmek için cümleler büyütmek savaş ortasında.
Aylardansa nisan
…
Martı rüzgarları yeterken iki tutam saçını uçurmaya…
Sen zamanından önce başardın bunu, öpmelisin aynadaki aksini sarı çocuk…
Öpmelisin ve öpüşürken kendinle,
Bir surete kaç sırtlan gizleyebildiğini incelemelisin, küstah bakışlarla, süzerek, süzülerek…
Mutsuzlukla sevişen kemik erimelerin, günün hangi halindeyken, seni ziyaret ediyormuş banane ?
Küllenmiş bir çekmece rafından, çekip alır gibi sigaranı…
Ne kolunda, ne gamzelerinde ne de yüreğindeydi izmarit, halelerine dokundurmuştun sen onları, yırtmak için masumiyetini,
Ayak uyduramadığın dünyaya biraz olsun yakışmak için …
Hadi, şimdi soyun !
Soyun diyorum !
Çıkar üzerindeki yasemini, toprağına bırak gitsin, doğmasın tekrar hayır…
Hatta ölsün…
Öfke yamacında krizantemler olacaktı, giy onları üzerine.
Ruh sandalına sıçramış kan, yosuna kafa tutar olmuş…
Tam da zamanı.
Hem kötü kok biraz da ne olacak ? Hatta yanından geçtiğin herkes burnunu tıkasın…
Zencefille yıkan, dudaklarına, bedenine bulaşsın zehr-i acı. Öpemesin kimse, dokunamasın sana…
Güzelliğine hayran kalıp, yaklaşamasınlar …
Sonra yarı yanmış kekik ormanlarında soluklan , parmak uçlarında uğur böcekleri …
Bir türlü sevemediğin karanfilleri sakla, terk ediş mi olurdu bu acaba ?
Ayağınla düş’üne vur sersem sokaklarda! Danset düş’ lerinin üstünde bir öğle vakti,
Güneşi fazla kaçmış saçlarına gölge düşsün diye…
Göz kapağının kenarından taşan siyah çerçeveyi sergilemek için, kıs gözlerini albenili bakışlarına birazcık da ihanet sıkıştır…
Hırsından deniz kudurur…
Hem öyle ki senin kanatların da yok artık, bir martı ürkekliğinde yanaşamazsın ona.
Bildikçe daha çok daha çok kudurur…
Hiç olmadığın biri yapmak seni…
Aralanmış kıpkırmızı dudaklarından, gri dumanlar atmak, mor hayata.
Buzlarını kırmak,
Güneşini batırmak, kaf dağı ardından.
Arzularını, hırslarını, bencilliğini doğurtmak halelerinin düştüğü yerden…
Bakışlarına asi dalgalar iliştirip, elinden tut ihanetin.
Bir de gamzelerini doldurdun mu şimdi, koyu bulanmış kasımpatılarla,
Masumiyetinin son damlasını da alıp götürecek hayali hortum…
Şişt sarı çocuk… Öpmelisin aynadaki aksini.
Hiç Olmadığın Biri Yapmak Seni...
Martı rüzgarları yeterken iki tutam saçını uçurmaya… Sen zamanından önce başardın bunu, öpmelisin aynadaki aksini sarı çocuk… Öpmelisin ve öpüşürken kendinle, Bir surete kaç sırtlan gizleyebildiğini incelemelisin, küstah bakışlarla, süzerek, süzülerek… Mutsuzlukla sevişen kemik erimelerin, günün hangi halindeyken, seni ziyaret ediyormuş banane ? Ne kolunda, ne gamzelerinde ne de yüreğindeydi izmarit, halelerine dokundurmuştun sen onları, yırtmak için masumiyetini,