Heyecansız

yittiğinde tekrar bulunamayacak hiç bir ilke ithafen, tüm delilere ve delillere inat .

yazı resim

Mavinin kızıla kestiği bir gök altında, altındaymışçasına bir çuval bulutun, ağlıyordu. Soğuğun buz kestiği ellerinde bir boşluğu kavramanın hissizliği vardı. Tek ve yalnız yürümekteydi. Tek olmak ile yalnız olmanın arasındaki o görünmez ancak bilindik çizginin çoktan beri öbür tarafındaydı. Durdukça rüzgar da duruyordu sanki. Bir sigara yaktı, o sigara ile rüzgarı da içer gibiydi.

Takip edildikçe kaybedilen o mutluluk hissi vardı ya, onu çoktan beridir bilirdi. Bilmediği aslında çok şey vardı. Örneğin neden insanların bu kadar “şey” oldukları. Onlardan değildi o, onlar da ondan değildi. Ayrı familyalara aittiler. O ve onlar.

O ve onun gibiler yoktu, o ve onun gibi olmayanlar vardı hep.

O vardı .

‘Var’ olduğu için zaten problemliydi.

Düşlediğinde tüm yolu yürürdü düşünde, tüm yolu tüm zamanlarda yürürdü. Tüm zamanlarda ve koşullarda iyi olmalıydı bir düş. Örneğin kış düşleri gerekçeli düşlerdi.

Kaçışlarını, koşuşlarını, varışlarını anımsarken . . .

Günahları katli vacip birer suçlu gibi .

Hiçbir heyecan vermeyen güzellikler devrindeydi artık.

Heyecan veren hafif çirkinler devri kapanmıştı.
Küçükken, yahut ilk gençliğindeyken yaşadığı o ekşimsi, buruk tat yoktu.

O buruk tat, o "bitter" tat gitmişti.

Bir şarap kaçırmanın, bir öpüşün sihri gitmişti.

Bir bakış sihri arıyordu. O sihir bir beğenme olmamalıydı, ondan ötede bir şeyler olmalıydı, kaybettiğini bulursa yakasına yapışacaktı .

Başa Dön