HAYATI GERÇEKLERİ İLE YAŞAYIN
Bakmak ve görmek, bu iki kavramı birbirinden şu şekilde ayırt etmemiz mümkündür:
Bakmak, etrafımızdakilerin nasıl bir biçimde olduğunu anlayabilmek için
yaptığımız ;fakat farkına varamadığımız uçsuz bucaksız bir boşluğu
meydana getiren olumsuz bir işlevdir.
Görmek ise hayatımızda yer alan bütün olayları en küçük ayrıntısına
kadar incelediğimiz, bu ayrıştırmanın sonunda önümüze çıkan
olumsuzlukları elememize yardımcı olduğu düşünülen elektir.
Hayatımızda büyük etkiye sahip bu iki kavram arasında yer bulan
ince bir çizginin var olduğu da unutulmamalıdır.
Sözünü ettiğim çizgi ,insana kullanması gerektiği yerde kullanabilmesi
için lütfedilmiş olan akıldan ibarettir.
İnsanoğluna verilen akıl gerektiği yerde kullanılmayıp mantıksız
düşüncelerin hayat bulmasına sebep olursa kuşkusuz etrafımızda
görenler değil, gördüğünü sanan bakar körler yer alacaktır.
Bizler için büyük önem arz eden bu iki kavram arasındaki farkı
anlayamamamız halinde gece ile gündüzü birbirinden ayırt etmemiz
imkansızlaşır.
Karanlıkla aydınlığı ayırt edebilmek, hayatımızda büyük boşluklara yer
vermemek için bakmakla görmek arasındaki fark iyi bilinmelidir.
Etrafına bakıp da gördüğüne inanan şahısların aslında hiçbir şey
görmedikleri aşikar.
Yaşamlarını karanlığa çeviren bayat fikirlerin, beyinleri olumsuz bir
şekilde meşgul ettiğini inkar etmek, yapılan en büyük yanlış olur.
Fakat birçok şahsın bu hataya düştüğüne şahit oluyoruz.
Demek değildir ki; hiçbir yanlışlığın dönüşü olmaz.
Yapılan hatanın erken farkına varılması halinde mutlaka dönüşü vardır.
Egoist fikirlerle aklımızın karışmasına müsaade edersek dönülmesi
mümkün görünmeyen hatalar hayatımızda yer bulacaktır.
İnsanoğlunu ağına düşüren cehaletin, bakar körlüğün en önemli sebebi
olduğu akıllardan çıkarılmaması gereken bir bilgidir.
Geçirdiğimiz her anı, işimize geleni görmekle israf ettiğimiz takdirde
yaşamımız boyunca güzelliklerin hasretini çekeceğimiz hakikat, göz
önünde bulundurulmalıdır.
Manasız bakmaya devam eder, görüyoruz iddiasından vazgeçmezsek bize
kesilen faturanın ağırlığını taşıyamaz, cehalet adlı çürük binanın
enkazı altında kalırız.
Eğer bu yıkıntının altında ezilmek istemiyorsak etrafımızda
yaşananlara sadece bakan değil görüp sorunlara çözüm arayanlardan
olmamız icap etmektedir.
Çevremize faydalı insanlardan olmak istiyorsak yapmamızı gerektiren
tek bir şey var:
Bakar körlüğü hayatımızın başköşesinde tutmak yerine, kurtulmak için
icap eden çabanın gösterilmesi lazım gelmektedir.
Yolumuzu karartacağını bildiğimiz bakar körlüğün esaretinden
kurtulamamak, dünyamızın beklediği bahar mevsimine hasret kalacağının
göstergesidir.
Bizler sadece kendimizi düşünerek hareket eder, bencilce davranışların
sahibi olursak etrafımıza boş, karanlık gözlerle bakanlardan oluruz.
Fakat bencillikten feragat etmemiz halinde yaşamımızda meydana gelen
gerçekleri görenlerden olacağımız akıllarda bulundurulmalıdır.
Egoist fikirlerimizi kafamızdan çıkarmak, çevremizde yer alan kimselere
yapacağımız en büyük iyilik olacaktır.
Şunu da gözden kaçırmamak bizim üzerimize düşen en önemli görevlerden
bir tanesi olmalıdır:
Cehalet adı verilen perdenin, bizim ve çevremizde yaşayan şahısların
önüne çekilerek hayatları karanlığa çevirmesine engel olunmalıdır;
yoksa insanoğlu bakmakla görmek arasındaki farkı hiçbir zaman hiçbir
şekilde kavrayamayacaktır.
Hayatı Gerçekleri ile Yaşayın
bakmak ve görmek, bu iki kavramı şu şekilde ayırt etmemiz mümkündür.