Az önce çok sevdiğim bir dostumun babasının, Kemal amcanın vefat haberini aldım. Merhum kişi 60 yaş civarındaydı sanırım. Kendi babamın seksenine merdiven dayamış biri olduğunu düşününce ellili altmışlı yaşlar bana genç görünüyor. Adamcağız bir iki ay önce ciğerlerinden rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı ve sonra vücudunun tüm kilit organları yavaş yavaş kendini teslim etti çeşitli sağlık sorunlarına. Kemal amcayı yakından tanıyamadım ama çok iyi bir insan olmalı ki arkasında iki tane pırlanta gibi evlat bırakarak gitti bu dünyadan. İyi evlat yetiştirmek her ana babanın harcı değildir çünkü. Hayatta yapmayı planladığı daha çok şey vardı eminim. Kimi insanların doksan yaşından sonra vefat ettiği düşünülürse onun daha yaklaşık otuz senelik zamanı olabilirdi. Neler yapılmaz ki otuz senede!
Bu dünyada ne zaman geldiğimizi tayin edemediğimiz gibi ne zaman gideceğimizi de tayin edemiyoruz ve bir ay sonrası, bir yıl sonrası, beş yıl sonrası için yaptığımız planlar bazen ecel tarafından böyle engelleniyor işte, bir daha hiçbir zaman gerçekleştirilememek üzere
Benzeri konularda son yıllarda İnternette bir yığın yazı dolandı, bugünü yaşayın, hiçbir şeyi ertelemeyin, iyi şeyler yapın ve yaşamın tadını çıkarın diye mesajlar veren. Bunların içeriğini çoğu zaman fazla dikkat etmeden şöyle bir okuduk ve sonra da gülüp geçtik.
İlk başta geyik muhabbeti gibi görünen bu tür tavsiyeler aslında bence çok doğru noktalara parmak basıyor. Çocukken gözümüze çok uzun ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünen o yetmiş, seksen, doksan yıl aslında o kadar kısa ki Bir çırpıda yaşıyoruz ve bir bakmışız ki birkaç çocuk ve bir sürü torun sahibi bir ihtiyar oluvermişiz.
Şu an hayattayız belki ama yarın, haftaya, önümüzdeki yıl bu dünyada olup olmayacağımızı asla bilemeyiz. İşte bu nedenle, hayata hep yi tarafından bakmalı, iyi şeyler yaşamalı, önce kendimiz küçük şeylerle bile mutlu olmayı öğrenmeli ve sonra da başkalarına mutluluk vermeliyiz. Günlük hayatımızı önemli ölçüde sekteye uğratacak acılar, üzüntüler ve terslikler dışında kolay kolay hiçbir şeyi kafaya takmamalıyız. Ne demişler, insanı hasta eden en önemli faktörlerin başında stres ve üzüntü gelir. Bence dermansız hastalıklar ve sevdiklerimizin ölümü dışında hiçbir şey bizde uzun süreli üzüntü ve sıkıntı yaratmamalı. Çevremizdekilerle olan sorunlarımızın, maddi sıkıntılarımızın bizi gerekenden fazla üzmesine izin vermemeliyiz çünkü en önemli şey sağlıktır ve hayatta olmak, nefes alıp veriyor olmaktır. Dünyada o kadar çok insanın o kadar çözülmez sorunları var ki, bizlerin çok kilo aldım, selülitlerim çıktı, patronumla anlaşamıyorum, oturduğum semtten memnun değilim, ve hatta maaşım rahat yaşamama yetmiyor gibi sorunları bile onların yanında hiç kalıyor. Düşünsenize, dünyada milyonlarca insan aç ve evsiz. En son ne zaman aç yattınız, ya da bir parkta veya sokak ortasında uyumak zorunda kaldınız? Bunları düşününce hayatımızın aslında yeterince iyi olduğu ve sahip olduklarımızın keyfini çıkarıp olmadıklarımıza da hayıflanmak yerine onları elde etmek için olumlu adımlar atmaya çalışmamız gerektiği ortaya çıkıyor.
Evet, hayatınızdan bir gün daha geçip gitmeden, hemen şimdi yerinizden kalkın ve sağlıkla alıp verdiğiniz her nefesin tadını çıkarın çünkü hayat gerçekten çok kısa.