Hasret
Bilmem yaşadın mı gurbet elde yalnızlığı, hasretliği,
Gün olur, kara bulutlar gibi çöreklenir üzerine hasretlik,
Ardından dayanılmaz bir sızı kaplar, o zavallı yüreğini
Hasret ! bir yanardağ olur, bir ateş olur sinende
Gözlerin çoğu kez bir noktaya bakar, dalar gidersin
Yağmur bulutları çıkar gözbebeğinin ardından,
Puslanır, buğulanır o dalgın gözler
Ve nihayet taşmaya başlar tuzlu nehir,
Göz çukurundaki bendini aşar
Süzülür yanaklarından titreyen bükük dudaklarına doğru, akar da akar
Hasretliği anlatan cümleler dökülürken dudaklarından,
hıçkırıklar düğümlenir boğazında;
“Ooofff, off” dersin kalbinin derinliklerinden, inlercesine
Ve yalnızlığa lanetler yağdırırsın
Anan, baban, eşin dostun, hele sevdalın hep karşındadır hayal dünyanda,
Bazen gülümsemek ister o bükük dudakların, buğulu gözlerin, hayallere aldanıp,
Fakat, bir an sonra çöreklenir acı gerçek kanayan yüreciğine
Farkına varırsın yalnızlığının ve geriye,
yalnız dünyana dönersin, istemesen de,
Hasretlik şarkılarının müptelası olur insan,
Her gün, defalarca dinlesen de aynı şarkıyı sıkılmazsın,
Çünkü hep seni, yalnızlığı, hasretin ezikliğini anlatırlar dizelerinde
Sigaranda yudumlarsın özlemlerini
taaa ciğerlerine dek,
Halkalaşan dumanlar sevdalarını şekillendirir yarı bulanık,
Ve yine dalar gidersin hayal alemine...
İşte böyle sürer gider özlemler, taaki hasretlik duvarları yıkılıncaya,
Taaki, sevdalarına kavuşuncaya dek.