Sanki titreyerek sönüyor geçen yılları ömrümün,
Araf’taki bir pastanın eriyen mumları gibi.
Her nefesimi ürpererek veriyorum,
Bir sonrakinin, o son mumumu
Söndüreceğinden ürküyorum.
Kuytu köşelerine serpilmiş düşünceler aklımın,
Günbatımında sahile saçılmış midyeler gibi.
Her birini ürpererek aralıyorum,
Bir umut! “Belki birinin içinde
Bir inci saklıdır…” diyorum.
Bin bir farklı maskesi var her daim şu yüzsüz yüzümün,
Bütün gün halka açık tiyatro sahnesiyim sanki.
Tek bedende Şekspir’e meydan okuyorum.
Herkese atılacak bir tiradım var,
Aynada kendimi göremiyorum.
Müzeye kaldırılmış kefilsiz düşleri gönlümün,
Kendi arzularım tozlu camların ardında, çaresizce
Bana ait olanların müzayedesini izliyorum;
Göz göre göre kayıyorlar avuçlarımdan,
Siyah-beyaz gerçeklere hapsoluyorum.
Makamı bozuk dinlediğim tüm acıklı şarkıların,
Her notada yüreğime mil çekiyorum, öyle ki
Dalgaları hüznü yankılayan bir koyum.
Her yürek atımı birer kreşendo içimde,
Dinledikçe ürperiyorum.
Hecesi düşük dudaklarımdan süzülen mısraların,
Yargıç ben, sanık ben; her cümlede kendi infazım gizli,
Her hecede kalemi kırıyorum.
Hepsinin içinde silik bir “sen” var,
Bir ben görüyorum.