Gönülçiçeği

Sevmedim seni aşk. Hiç sevmedim...

yazı resim

Lisedeyken zamanı ikiye ayırırdık felsefe derslerinde.
Hocamız elini kaldırıp:
"Objektif ve subjektif zaman vardır" derdi.
Şu geçen 22 yıl subjektif olarak nasıl değerlendirilir şimdi...
Hiçbir şeyden pişman olmadan, gardiyanlar, isyanlar, mahkemeler ve kara duvarlar arasında geçen yirmi iki yıl nasıl tarif edilir şimdi...
Bunun bilimsel açıklaması var mı?
Töre kurbanı gençlerin yazısını okudum az önce. Resimlerde köylü kentli demeden yapıştırılmış birer maske...
Kendimi gördüm bir ara sanki... O resimlerde ben de vardım. Kan davasına yirmi iki yılını veren ben...

Savcı:
"Pişman mısın?" diye sorduğunda ,
"Hayır" demiştim yirmi iki yıl önce.
Peki ya şimdi neden pişmanım? Subjektif zaman dilimini boşa geçirdiğim için mi? Yoksa yirmi iki yılda beton döktüğüm kalbimi çaktığı çivilerle çözen menekşe gözlü kız için mi?
Nasıl da deli gibi vurulmuştum sana karşı pencereden!!! Şiir bile yazmıştım sana..
Bilmiyordun ki yıllar sonra ilk kez birine şiir yazıyordum...
Zaten sevmiyordum dışarısını. Alışamamıştım hapisten haricine... Bir kez daha yıkıldım senin yüzünden...
O menekşe gözlerinle yüreğime batırdığın çivilerin ve sen orada bir çiçek açtırdınız kendi adınıza.
Gönülçiçeğimi...
Şimdi soldururken onu, son bir kez bakıyorum hayalimde yüzüne.
Önce gençliğimi sonra ruhumu çalan bu şehirden hiçbir şey almıyorum aslında.
Yalnızca, çivilerle büyüyen bir kalp ve sevdasını çoktan unuttuğum(!) çok güzel bir kız bırakıyorum.
Temmuz 2002

Başa Dön