"Göçer Bir Şehir"

Hayrullah Eraslanın ilk kitabı Üçgen Piramidinin Zirvesindeki Cihan Şairi Abdurrahim Karakoç. Bu eserinde şair Abdurrahim Karakoçla ilgili yazılan şiir ve yazılardan oluşmakta. İkinci kitabı Göçer bir şehir. Şairin kendi şiirlerinden oluşmakta

yazı resimYZ

Hayrullah Eraslanın ilk kitabı Üçgen Piramidinin Zirvesindeki Cihan Şairi Abdurrahim Karakoç. Bu eserinde şair Abdurrahim Karakoçla ilgili yazılan şiir ve yazılardan oluşmakta. İkinci kitabı Göçer bir şehir. Şairin kendi şiirlerinden oluşmakta

Göçer bir şehir, adlı bu kitap için, bir göçmen kuş olan turnaların yola çıkışını ve şehrin üzerinden geçişini resmeden kapakla şehri ben Bursaya benzettim.

Kitap iki bölüm, elli üç şiir ve yetmiş bir sayfadan oluşmakta İlk bölümün adı ve ilk bölümün ilk şiiri kitaba adını vermekte; Göçer bir şehir ikinci bölüm Devran adını taşıyor. İlk bölümde otuz bir şiir, ikinci bölümde yirmi iki şiir yer almakta

İlk bölümün ilk şiiri Göçer bir şehir Sanırım şair için oldukça ayrıcalıklı bir şiir
Bu şiir üslup ve kurgu farklı olsa da bende Ahmet Arif çağrışımı yaptı. Yanlışa boyun eğen kişilerin bozuk davranışlarını töre haline getirmelerine duyulan tepkinin ve yürekteki sızının yansıyı adeta. Şiiri okuyunca, şehrin gerçekten göçtüğünü ve yüreklerde enkaz yığını olarak kaldığını gördüm. Kararan bu hayatı yaşamak zorunda olanlar belki de günışığı göremeyeceklerdi.

Şu dizelerdeki acı ve çaresizlik nasılda bir sigara dumanı gibi soluk aldığımız atmosfere yaralar açarak yükseliyorlar. Bir başka deyişle, ebabiller kızgın taşları yeryüzüne değil, gökyüzüne savurarak fil yerine atmosferi öldürüyorlar. Şiir değil, beklentilerin beklenmeyenleri doğurmasındaki korkunç manzara içimizi kana bulayan. Bu arada da şiirde bu kandan nasibini alıyor. Kelimelerine kan sıçramış olarak.

Yılların dili sürçer haksızlığa perde
Bir ova dağ olur zulmün kara gölgesinde

Nice rivayetler ardından
Babasının katilini sorar
Ağlar ahali hıçkırığını duyurmadan

Kokuşmuşluk duyulur, hissedilir zamanla
Kız gelin olur duvaksız
Kızıl gecenin karanlığında

Hayal Kız şiirinde nostaljik bir hüzün işleniyor. Bir yüreğin ince kanayışı, adeta gözlerinden akıp gidiyor ve şiir oluyor kelimelere dönüşerek.

Şiirde imgeler çay ve şeker gibi İmgeler şiire öylesine güzel yedirilmiş ki, imgeyi ve konuyu fark etmeden duygu içinde şiiri benliğinizde yaşıyorsunuz. Oldukça etkileyici bir şiir

Yıllar önce Ankarada bindiğim bir otobüste ortalama yetmiş beş, seksen yaşlarında mavi gözlü sarışın olabilmesi çok muhtemel olan bir bayanla karşılaşmış, bu bayanın yirmili yaşlarda olduğu zamanı hayal etmiştim. O bayanın yirmili yaşlarda olduğu zamana sanal olarak âşık olmuş gibi şiir yazmıştım. Bu şiir bana onu hatırlattı. Her güzel şey, başka bir güzel şeyi hatırlatıyor galiba. Saf şiir vesselam

Masumiyet adlı şiir de masum, şiire konu olan da Şairin kendi söyleyişiyle Meryem masumiyeti Daha fazla nasıl masum olabilir ki bir erişkin Ve bu masumiyeti korumaya azmetmiş bir şair

yüreğimi zırh yaptım
elimi uzatıp çekip aldım seni

baharda papatyalara arkadaş olasın diye

Gül Yüzlü adlı şiirde kişisel bir kurtarıcı yaratıyor imgeleminde ve bu düşselliğe bir beden ayarlıyor şair. Karşısında her şeyiyle kendi beklentisini karşılayacak biri oluyor Gül Yüzlü, Musanın beyaz eli gibi

Işık saçarmışsın etrafa
Çölleşen kalplere şifa senmişsin
Huzur arayanlara derman

Aşk Sarhoşu İnsanın tenindeki yaralar iyileşiyor da, tinindeki yaralar iyileşmiyor işte. Zaman çare olmuyor, yarayı açan çare değilse. Şair de bu şiirinde bu buhranı dile getiriyorve çareyi yarayı açandan bekliyor. Okunacak bir şiir

Zor Oluyor Ayrılıklar şiiri bir Urfa türküsünün modernize edilmiş halini andırıyor. Ölüm Allahın emri / Ayrılık olmasaydı. Ayrılığın farklı bir yorumu

Sen Duymadın şiiri bana Attila İlhanın Böyle Bir Sevmek şiirini çağrıştırdı. Sevmek bir başka güzel; ister karşılığı olsun, ister olmasın. Bir karşılık beklemeden yapılan şeyler ne kadar güzeldir. Sanırım bu yüzden eskiler İyilik yap suya at, balık bilmezse, Halık bilir demişler. Şair de Halıka havale ediyor. Bir karşılık alamasa da sevginin sahibi bilsin istiyor. Duygu da, ahenk de şiirde dikkate değer bir akıcılık veriyor.

Sen Nerelerden Geldin şiirinde şairin, doğanın muhteşemliğinin aşkı doğurduğu ve sorduğu soruyla da okuyucuya bu güzelliği fark ettirmeye çabalaması şiire ayrı bir güzellik katıyor. Ben bu güzelliği en çok Faruk Nafiz ve Ahmet Muhip şiirlerinden tanıyorum. İşte bu şiir geleneğin farklı moderniz olmuş hali.

Gölgen bedenime uzar ey güzel
Endamım ışıktan bir dünyam

İkinci dizde kullanılan Endamım bana biraz tuhaf geldi. Sanki Endamın olması gerekiyormuş da, klavye hatası olmuş gibi. Neyse, bakın Ahmet Muhip aynı duyguyu Serenat adlı şiirinde nasıl dillendiriyor.

Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut saçlarımda çiğ

Hayrullah Eraslan şiirlerinin genelinde hüzün, aşk ve güzellikleri anlatırken yumuşak ünsüzlerden oluşan kelimeleri tercih ediyor, ıstırap, kaygı ve asilik gibi duyguları dile getirirken de sert ünsüzlerden müteşekkil kelimeleri tercih ediyor.

Ayrılık Azaptır adlı şiirde hayalle gerçek arasına sıkışan birinin dış dünyayla ilişkisi konu ediliyor. Saf şiir

Umudun ve Sevdanın Türküleri bu şiiri okurken aklıma Sivas olayları geldi. İnsanlar, insan yakmamak için türkü yakmalılar ki, yeryüzü cehennem değil, cennet olsun.

Tanrı bizi kısa süreli avunma ve oyalanma amaçlı bu dünyaya gönderiyor. Tanrının tek isteği ve insandan beklentisi ise, kendisinin tanınması, canlı varlıklara faydalı olabilecek davranış ve üretimde bulunulması... İnsan ya bu dünyayı cennet yapmak için çalışacak ve cenneti hak edecek, ya cehenneme çevirip cehennemi hak edecek. Karar insanın Dante, İlahi Komedyada içinde sevgi olmayanların cennete giremeyeceğini boşuna söylemiyor. Allahın dini zaten bunu buyuruyor. İslam sevgi ve barış dini değil mi?

Hayrullah Eraslanın Umudun ve Sevdanın Türküleriyle avunarak büyüyen kişiler kötülüğü bilir, ama karakteri kötülük yapmasına izin vermez. İnsan hep güzel beklenti içinde güzel haber bekler. O haber genellikle gelmez, ama insanın yüreğini törpülerken daha bir duygusallaştırır ve kötülüklerden uzaklaştırır.

Çevremize bir bakalım; insanlar eskiden çocuklarını, hatta hanımlarını birbirlerine emanet ederken, bugün çocuklarının sokakta oynamalarından kaygı duyuyorlar.

Değişen dünyada şiirden, ezgiden, ninniden, masaldan kopuk aşk, gönül okşayan destanlar, efsaneler, masallarda iyilerin kötülere üstünlüğü vardı. İyiler hep başkalarına yardım eden kişilerdi. Oysa şimdi

Haber programlarında öldürülen kadınlar, tecavüze uğrayan çocuklar ve genç kızlar, birbirine hakaret etmeyi bir marifet sayan söylenen yalanları ispata çabalayan, birbirlerini vatan hainliği ile suçlayan politikacılar ve basın mensupları Kimin yalan, kimin doğru söylediği, kimin haklı, kimin haksız olduğu belli olmayan bir zaman dilimindeyiz. Ne huzur, ne güven, ne mutluluk, ne umut Korkunç bir kaosta yaşıyoruz ve bu kaosun bozulacağıyla korkutuluyoruz.

Umudun ve Sevdanın Türküleri adlı şiirde hâlâ küçük şeylerle ve özellikle insani değerler ve hüzünle bile dünyanın daha güzel bir yer olabileceği düşüncesi işlenmiş, diye düşünüyorum.

Sen Bu Yollardan Geçmeden Önce adlı şiire baktığımızda yine geleneğin modernize olmuş halini görüyoruz. Şiirin adı, aynı zamanda nakarat durumunda Beni şiirin ses uyumu ve samimiyeti daha çok cezbediyor. Bir bebeğin annesiyle konuşmaya çalışmasındaki samimiyet var şiirin sesinde. Anlam daha farklı; tahsilsiz bir kişinin içinden geldiği gibi konuşması var.

Senden evvel
senden ötelerdeyim
Kayıp durgun sular gibi
Bir yanım ayaz
diğer yanım kavurur beni
Sen bu yollardan geçmeden önce

Aynı samimi duygu ve ifadeleri rahmetli Ali Ekber Çiçekin derlediği ağıtta da görüyoruz.

Şu yüce dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var
Seher vakti burda kimler ağlamış
Çimenler üstünde gözyaşları var

Aynadaki Kim Şiiri okuyunca sosyal medyada rastladığım bir resim çağrışım yaptı; resimde tahminen seksen yaşlarında bir kadının yedi yaşındaki bir çocukla bakışması vardı. Kadının bakışlarında bir acı, bir hüsran, çocuğun bakışlarında bir şaşkınlık ve kararsızlık Sanki kadın geçmişine, çocuk geleceğine bakıyordu. Bu şiir bende aynı duyguyu uyandırdı.

Yıllardan bir gündü
Kalabalık şehrin bir gecesinde
Aynaya bakan birisi vardı
Bilmiyordu hangi suretti ona bakan

Ah Gözlerin adlı şiir içimdeki İsmaili sunak taşına yeniden yatırdı. O an anladım ki, İsmail de benim, İbrahim de.

Gözlerim Tanrıdan merhamet, sevdiğimden sevgi bekledi / bekliyor. Gözleri konusunda hiçbir şey söylemiyorum, gökyüzü ve denizler olunca, geriye bir şey kalmıyor.

Gözleri ah gözleri
Bir şehri isyan ettirir

Bir şehri coşturur

Gece şiirinde yalnızlık, sitem, kaygı ve kırık umut parçaları var. Hayrullah Eraslan ile Haşim birbirine zıt bir algıyla geceyi tanıtıyorlar. Haşim kiri, kötülüğü ve olumsuz olan her şeyi kapatan bir örtü gibi tanıtıyor geceyi. Bu farklı bakış açısı dikkate değer nitelikte

Masallar gecenin sıkıcılığında teselli olsun diye uydurulmuş
Her insan bir iklimdir
Ama akan her ırmakta kaybolur hayalleri

Tek Mevsim, Gittiler, Ömür, Ayna ve Gerçekler, Eylül, Sessizlik Mevsimi, Hasret, Özlem, Umut, Adını Sen Koy, Babalar da Ağlar şiirleri yürekleri zedelenmiş insanların utanarak çıkardıkları melodik çığlıkların deşifre olmuş halleri

Geceyle Gelen şiiri Haşimin duygu ve algılarıyla örtüşür durumda Şair günübirlik değişen duygularla doğayı algılama farkını da ortaya koyuyor. Saf ve etkileyici bir şiir Alışılmış duyguların alışılmamış ifadesi

Kitabın genelinde doğayla iç içe olma tutkusu dikkati celp ediyor. Bir tür dua niteliği olan Gül Oğlum, Serseri ve Melek Yar, Sevgi Esintisi, Sen Nerdesin, Eylül şiirlerinde bu tutkuyu görmek mümkün.

Devran, kitabın ikinci bölümü Genellikle kısa şiirlerden oluşan bu bölümün ilk şiiri de, bölüme adını veren şiir; Devran Bu şiir bir devrimcinin gözlemi Tutarlı ve oldukça etkili tespitler var. Şiir bana Can Yücelin tarzını anımsattı. Şiirin esrarlı güzelliğini bozmamak için alıntı yapmadım. Kitapta yer alan şiirlerin içinde en çok etkilendiğim şiir oldu.

Devran bölümünde yer alan şiirler genellikle toplumsal eleştirilerden müteşekkil; eskilerin değişiyle Hiciv şiirleri

Arı bir şiir Hayrullah Eraslanın şiiri Seslerin uyumu, güçlü anlatım, zaman zaman çocuksu sevinç ve hüzün okuyucuyu kışlak ve yaylak türünden bir Yörük hayatına sürüklüyor. Hayrullah Eraslanın şiiri her hal û kârda okunmaya değer

20 Ağustos 20
Gölcük

Başa Dön