Bıktım ruhumdaki denizin fırtınalarından. Gemilerimin her biri bilinmez köşelerinde kayboldu kaybolacak sonsuz dehlizlerinde fırtınalı denizin. En yakın liman bilmem kaç milyon fersah uzakta görünüyor. Ufukta görünen tek şey gemileri yutmaya hazır bekleyen kara ağızlı tdev dalgalar. Ve yönünü kaybetmiş tüm gemiler ruhumdaki kıyamet okyanusunda. Okyanusun tehlikeli sirenleri bile saklanmış diplerine denizin korkusundan fırtınanın. Her gemi bilinmez yönlere doğru ilerliyor bel vere vere dev dalgalara. Her taraf ölümüne karanlık. Arada bir gözleri kamaştırıp kulakları sağır ediyor gökyüzünün acizleştiren öfkesi. Gökyüzü denizi dövüyor çatal çatal yıldırımlarla. Ve her yıldırım bulutlara doğru bir su sütünunun öfkesini davet ediyor göğe doğru. O savaşta aralarında kaybolmak üzere gemilerimin her biri çatallı yıldırımların ve su sütunlarının.
Peki varmı bir çıkış noktası? Varmı bir kurtuluş bu amansız fırtınadan? Sakin bir liman var mı ufukta beni bekleyen? İşte belli değil yanıtı bu soruların hiç birinin. Belki var belki yok. Belki çok yakında bir dalganın gücüyle fırlayıp konuv ereceğim sakin sularına limanın. Belki huzur yeni bir heyecan fırtınası başlatacak, belki de sükunet ve fırtınasızlık sıkıcı gelecek ruhuma. Peki yorgun mu kaptan? Yorgun muyum? Düşün ki, bir kaçakçı... peşinde de bir asker... asker ateş ediyor. Vuruluyor kaçakçı. Kurşun omzuna saplanıyor. Ölümden ve ölüm korkusundan kaçmanın o amansız heyecanıyla duruncaya kadar duymaz kurşunun acısını kaçakçı. İşte o kaçakçı gibiyim. Bir an soluklansam yetişip yok edecek beni fırtına, biliyorum. Her şey o limana vardığımda belli olacak. Yorgunluk, bitkinlik, ve ertelenmiş hastalıkların her biri nazlı nazlı kuşatıp dinlendirecek belkide.
Fırtınanın tam ortasında düşlerime bile giren bir şarkı var. Bir arayışı öğütleyen, çığlık çığlığa bir şarkı. Fırtınanın uğultusunun önüne geçen bir çığlık. Saklı ta içinde. Uğurlu ve umutlu bir arayış... ezo... antik bir sevdanın milli marşı. Yoğun ve bitimsiz bir özlemin habercisi. Ve habercisi bulunmayı bekleyen kaybolmuş en antik sevdanın. Öyle bir sevda ki o, yazmaya gücü yetmemiş hiç bir antik bilgenin en antik kitaplarına. Tozlu ve küflenmiş rafların bile taşıyacağından daha ağır... mehtabın ve yıldız ışığının hasretinden prangalar eskittiği bir sevda. İşte bu şarkının huzurunu yakıt yapıyorum gemilere. Gemiler coşup karşı koyuyor en çetinine, en hırçınına dalgaların gücüyle o coşkulu yakıtın. Ve tüm ekibin dilinde şu mısralar:
Bindik hayat gemisine,
Ve yelken açtık en belalısına denizlerin.
Gökte yağız yıldırım,
Ve mavi yeri korkunç dalgalar sarmış...
Ama belli hedefimiz.
Arıyoruz, bulacağız,
İstedik alacağız.
Demir yumruklarımıza dayanamayıp,
Açılacak her kapı çaldığımız.
Heyyamola!
Denizciyiz biz, denizciyiz!
Emek emek denizi öreriz nasırlı ellerimizle.
Ve demir gibi nasır satırlaryla kaplıdır ellerimiz.
Sevmeyi de bilir,
Yok etmeyi bilen vefalı, cefalı ellerimiz.
Denizciyiz biz, deniciyiz.
Korkmadan yelken açarız hayata ve ölüme.
Hedef bellidir gülüm!
Yılmadan kürek çekeriz azgın dalgalara karşı.
Hedef bellidir gülüm!
En savurgan rüzgarlara yelken açarız korkmadan.
Hedef bellidir gülüm!
Yılmayız yolumuza çıksa da ölüm.
Çünkü kutludur yol,
Kutludur hedef.
Kutsanmış en bilgesiyle en antik sözlerin.
Heyyamola!
Denizciyiz biz! Denizciyiz!
Yoldaşımızdır fırtına kuşları,
Ve dalga kıranlarımızdır en vahşisi deniz yaratıklarının.
Yolumuzda köpüklü dalgalar,
Köpük köpük kadehler ellerimizde.
Dillerimizde en tatlıları şarkıların,
Ki o şarkılar sana yazılmış,
Ve yalnızca senin için söylenir.
Denizciyiz biz! Denizciyiz!
Bekle bizi en sevgili liman.
Bir gün elbet geleceğiz.