Gelenek, İletişim ve Kültür - 2

Aynılıklar, insanın duyumsadığı şaşırtan farklılıklar nedeniyle kendisini araştırmaya iten sorularının tükenmesine; sonuç olarak, soru geleneğini kaybeden insanın, olanı-biteni sorgusuzca kabul etmeye alışmasına sebep olmaktadır. Görünen o ki, küresel anlamda farklılıklarla beslenen geleneğin yerini; bir tür yasa kabul edilen, üstelik sorgulanmaksızın uygulanmasını ve şekline riayet edilmesini bekleyen ritüelleri de içinde barındıran, KÜRESEL TÖRE almaktadır.

yazı resim

Dilimize gelmek kelimesinden türetilerek (İsmet İnönü tarafından) kazandırılan gelenek sözcüğü, türetilmiş kelimeler içinde belki de en benimsenmiş kelimelerden biridir. Aynı zamanda, kültürümüzün içinde gördüğü işlev bakımından anaç, kapsayıcı, yaşanmışla yaşanmakta olanı birbirine bağlayarak gerçeklik duygusunu pekiştiren; fakat bir o kadar da ürkütücü bir sözdür gelenek. Ürkütücülüğü, kendisine atfedilen yaptırım gücünden kaynaklanır. Zira gelenek, bir tür yasa kabul edilen, üstelik sorgulanmaksızın uygulanmasını ve şekline riayet edilmesini bekleyen ritüelleri de içinde barındıran töre ile eşanlamlı bir kullanım altgeleneğine sahiptir. Oysa töre; görece küçük toplulukların yaşam biçimleriyle -coğrafi, iklimsel ve ekonomik çevreye bağımlı olarak- şekillenmiş iktidar ilişkilerini düzenleyen ve kendisine geleneğin seçili birimlerini payanda eden, dar anlamıyla sözel hukuk kurallarıdır. Bu bağlamda töreyle; insan olma yolculuğunda edinilmiş bilgi, beceri, üretim, kazanım, inanç ve her türlü değişim-dönüşüm sürecini, adeta imbikten geçirerek nesilden nesile aktaran gelenek birbirine karıştırılmamalıdır. Gelenek, küçük toplulukların ya da bölgelerin değil, farklı kültürlerin çeşitli iletişim kanallarıyla biri diğerine yatay, dikey ve çapraz olarak bağlanmış tarihsel yollarla- birbirine taşıdığı; fayda ve gerekliliği deneyimlerle sabitlenerek sahiplenilmiş ortak insanlık mirasının, bir başka deyişle, insanlığın toplumsal DNAsının adıdır.
Konumuz, insanlığın gelişimini, dönüşümünü biçimlendiren gelenek ağıyla -geçirgenliğini sağlayan iletişim biçimlerinin belirlediği hız, yayılma ve kesintiye uğrama süreçlerine bağımlı olarak- ortaklaştığı insanlık kültürünün aldığı, daha doğru bir anlatımla, karşısına çıkarılan engeller yüzünden alamadığı biçimdir. Zira gittikçe artan bir hızla, ortaklaştığımız ve her türlü ilişkimizin içeriğini temellendiren toplumsal insanlık DNAmızın şifreleri kırılmakta, genetiği bozulmakta, bilgisizleştirilmektedir.
Ülkemizde feodal ilişkiler bağlamında inceleme konusu edilip, çoğu kere haklı olarak eleştirilen törenin, etki alanına aldığı kitleleri yaptırım gücüyle baskılayan sözlü hukukuyla, uluslararası sermeyenin çıkar ve iktidar ilişkilerini düzenleyen ve ulusların iç hukuklarını yaptırım güçleriyle baskılayan uluslararası yazılı hukuk aynı işleve sahiptir. Fakat sadece bu değil; aynı zamanda gündelik yaşamın her alanına nüfuz ederek, insan ilişkilerini düzenleyen etik değerleri de etkisi altına alan bu görünür-görünmez yasalar, geleneğin doğal etkileşim sürecine de müdahale etmektedir. Yine bu doğrultuda, tüm dünya insanlarını sınırsız bir özgürlükle iletişime geçiren, dünyayı global köy (McLuhan) haline getiren yeni iletişim teknolojileri, bize bu sayede bilginin ortaklaşıldığı yanılgısını yaşatırken, aslında bilginin tek-elde toplanıp, istenildiği biçim ve zamanda servis edilebilir olmasına sebep olmakta, dolayısıyla her uluslararası ilişkinin kendi uluslararası hukukunu da yaratma doğasıyla, kapsadığı tüm iletişim kanallarını ve bu kanalları kullanan insanları aynı kurallarla yönetebilir olmaktadır. Bu, insanlık geleneğinin geleneksel gelişimini durma noktasında yozlaştıran, sinsi bir müdahale olarak kavranmalıdır. Zira tek hukuk, tek kültür, tek yönetsel yapı ve tek iletişim kanalı -zamanla tek ileti- kültürler arası etkileşimle oluşan gelişmeye temel teşkil eden farklılıkları yok etmek demektir. Aynılıklar, insanın duyumsadığı şaşırtan farklılıklar nedeniyle kendisini araştırmaya iten sorularının tükenmesine; sonuç olarak, soru geleneğini kaybeden insanın, olanı-biteni sorgusuzca kabul etmeye alışmasına sebep olmaktadır. Görünen o ki, küresel anlamda farklılıklarla beslenen geleneğin yerini; bir tür yasa kabul edilen, üstelik sorgulanmaksızın uygulanmasını ve şekline riayet edilmesini bekleyen ritüelleri de içinde barındıran, KÜRESEL TÖRE almaktadır.
Töre yargılayıcıdır, töre hüküm vericidir, töre uygulamayanı dışlayıcı, yok sayıcı hatta yok edicidir. Töre, kural ve yaptırımlarının dayanağını, akıl, deneyim, bilim ve sanattan değil, iktidarları kendinden menkul bir zümrenin kaba gücünden alır. Bu anlamda faşizandır. Görece küçük toplumların, feodal iktidar ilişkilerini düzenleyen yerel töre, iç dinamiklerin dış kültürlerle olan ilişkileri sonucu zamanla değişime uğrama, insanlık onuruna uygun hale getirilebilme olanağına sahipken, küresel töre bu değişimin önünü küresel olduğu ölçüde kesmektedir. Doğaldır ki, etkileşime geçilecek farklı kültürler olmadığı takdirde, içinde yaşanılan kültürün değişim, dönüşüm ve gelişimi mümkün olamayacaktır. Böyle bir kültürün içinde gerçekleştirilecek, bilimden sanata kadar her türlü insan etkinliği güdük kalacak, ufku daralacak, monotonlaşacak ve hukuktan iktisadi yapılanmaya kadar, insanlığın toplumsal düzenleyiciler karşısında geliştirdiği eleştirel bakış kaybolacaktır.

Nilüfer Aydur

Başa Dön