Garibanca

saçları başları dğınık, saçı sakalı birbirine karışmıştır. Pistir, kirden geçilmez üstleri başları. Beyinleri, gönülleri........

yazı resim

Şükürler olsun yaradanım sana. Şu oruç ibadetini biraz daha sık farz kılsaydın ya şu kullarına. Meselaaaaa, şöyleeeee üç ayda bir olaydı! Günahı çok kullarının sayesinde; nicedir böyle yemek nasip olmuyordu. Bak şu kulunun azimetine! Bir deri bir kemik! Avurtlarım çökmüş, yüzüm kaşık kadar kaldı. Ne tarhanaydı ama. Hele o kuru fasulye! Turşuyu çok kaçırmamışımdır inşallah! Çok iyi oluyor canım, şu iftar çadırları. Ah be rabbim şunun şurasında kaç günceğiz kaldı! Süresini uzun tutaydın bari hiç olmadı. Altmış gün, doksan gün gibi. Ya da en elverişlisi gün aşırı olurdu. Nasıl olsa bir gün aç kalmakla ölmüyorum ben. Şimdi bekleee duuuurr. Üüüçyüüüüz altmıııış beeeeeş gün geçer mi gelsin bir daha ki ramazan diye. Geçer mi? Dile zahmetsiz!

Sigarayı kimden götürürüz acaba? Şu sarkık yanaklı şişkin teyze tamam amaaaa! Beni bu hırpanilikle yanına yanaştırmaz. Bir tane şu her tarafı kolaçan edenden tokatlarız. Sanki bütün iyiliği kendi yapıyormuşçasına kurum kurum kuruluyor. Azametinden burnunu almaz yerden. Ondaki günahlarla elbet bu mukaddes günde fakire bi sigarayı sakınmayacaktır. Bu insanlar da alelacayip oldular artık. Eskiden yarım izmaritten geçilmezdi yollar. Üstelik televizyonlar dahi yarısını içmelerini öğütlerdi, insanlara en azından. İnsanlar sağlıklarına düşkündüler o zamanlar. Şimdi filtrelerini yiyecekler nerdeyse içerken. Gâvur sigarası böyle mi içirttiriyor kendisini? Yok yooook olmaz böyle. Yerli malı kullandırmaya özendirmeliyiz tekrar. Nerde ooo caaanım Maltepe, Samsun izmaritleri! Çek çek bitmez. Şu hala burnundan soluyan güvenlik görevlisinden alabilir miyim acaba? Yok yaaaa ! Adam hala kıvılcımlar saçıyor. Sanki kapının önünde bağırıp çağırmasa, iteleyip kakalamasa bizleri; bilemeyecek miyiz şu çadıra doğru düzgün girmeyi? Yok, yok onun yanına varılmaz. Böyle bir ziyafeti ekşitmenin ne anlamı var şimdi! Şu masanın başında otura
-Ne var birad aaaa, tabi tabii içerim içerim. Sigara bu içilmez mi? Sağol. Sende bugün işler tıkırında desene!
-..un tüm arabalarının camını sildim bugün. Bütün hepsi bu pakete yetti anca. Bir şişe de zıkkım parası çıkarabilseydim!
-Şşşşşşşt. Sussanaaa. Allah belanı versin, attıracaksın bizi dışarı, hazmedemeden daha.
-Ama bu yemeğin üstüne iyi gitmez miydi hani?
-Tamam, tamam giderdi, suuuss. Bakarsın çay da dağıtırlar şimdi.
-Sonra daaa; o devamlı şişe toplayan dişsiz kadın var ya! Çektik mi onu da naylonun altına bir yudum şaraba!
-Sus be suuuss! Bak millet nasıl bakıyor bize! Bu mübarek günde adamın düşündüğüne bak yaaa!
-Biraz da ruhumuzu beslesekte zevkine varsak şu ziyafetin. Yahu Ramazan ayında çocuk yapmaz mı bu millet? Herkes el arabasına mı biniyor yani! Bunda ayıplanacak ne var ya? Senin, benim, onların dünyaya gelmesine sebep olan işin ayıbı ne? Allahın mübarek gününde, Allahın yarattığı doğaya, tabiata uygun konuşmanın günahı mı olurmuş? Ruhu karanlık kötümser insanların korkularından bana ne!
-Hele bir sigara daha ver bakayım sen ooooohh. Herkesin ne konuştuğumuzu duyması gerekmez. Etrafımızı rahatsız etmek bize hak mı? Hayat umduğumuz gibi akmadı diye bizi önüne katarak, içine mi tüküreceğiz?
-Ah be canım kardeşim. Şu haline bak. Hangi umutların gerçekleşmiş benim gibi? Ama ummaktan da mı vazgeçelim. Atkuyruğunda sinek gibi yaşasak da; yaşam hakkını bizden istemezlik eder mi? Bırak ona borçlanmayalım hiç olmazsa, alacağımız varken! Bu ülkede demokrasi var sonra diiii mi? Özgürce yaşayamayacak mıyız?
-Keyfine göre yaşamak istiyorsun sen. Senin keyfin buranın keyfini kaçırmasın.
-De bakalım derbederliğinin sebebini. Sen niye seçtin bu çapaçulurluğu? Benim ki: bir başkasının yaşamını yaşayamadım. Beceremedim sevmeyi! Savurdu beni buralara başından.
-Benim ki baba öğüdü tutmak! Harama el uzatmayı zinhar yasak eylemişti bana. Hiç mi sevmiyormuş beni babam! Ben de vazgeçebilseydim ya onu sevmekten. Haram yemeyince hiçbir yerde dikiş tutturamadım. Sonunda aklımdan da olmayayım diye saldım kendimi işte.
-Para hırsı, mevki kıskançlığı, geri kafalılık benliğimi eline almışken, hiç duygularımı dinlemezdim. Benliğimi kovdum duygularımla kaldım
-Duyguların ne der; yemek bittikten, herkes çıktıktan sonra burayı temizlemeye? Yerleri güzel bi süpürelim. İnsanlığa hizmet borcumuz var! Bir kısmını ödemiş oluruz hiç olmazsa!
Öylesine bir kahkaha attı ki sigara veren. Ağzındaki sigarası fırladı gitti. Bütün başlar istisnasız ona çevrildi. Gülüşünü uzatıp, delicesine çevirerek kurtuldu bakışlardan. Bakanlar çık çıklarla, Allah Allahlarla, fesüpanallahlar eşliğinde sallaya sallaya çeviriyordu başlarını sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeye.
-Ne diyorsun sen, ne borcuymuş bu? Bak be bi bak şu hallerimize! İnsanlığın bize karşı borcu? Ha? O ne olacak? Oğlum biz alacaklıyız alacaklıııı!
-Amma aptalmışsın sen yaaa. Burası senin köprü altından daha sıcak değil mi? Yemek alırken görmedin mi çuvalları orada istif istif? Süpürerek gecikir, kendimizi unutturur, sindik mi bir köşeyeherkes gittikten sonra; iki tane üst üste ayağımıza, iki tane de üst üste de baş deliği açıp geçirdik mi kafamıza, dörder beşer de serdik mi masaların üstüne! Oooooh gel keyfim gel. Senin köprü altındaki naylonundan bin kat daha güzel değil mi?
-..
-Birazdan dışarıda ayazda kalınca geçirirsin duygularını başına! Mutlaka bize geliyordur o kasıntıyla alev püskürtücüsü kesilmiş bekçisi.

-Tüh size yazıklar olsun. Hem bedava yemek yer karnınızı doyurursunuz. Üstünüze başınıza bakmadan bu insanların arasına girersiniz. Birde utanmadan rahatsızlık verirsiniz etrafa.
-Yarabbi şükür! Etrafta musluk olmadığı anlaşıldı. Su israfına gerek yok, böyle yıkanacağız demek. Yine şu kadarcık yemek için kanalizasyoncuları düşününce elalemin .okları içinde buna da şükür. Ne hakkın var senin bize tükürmeye ya? Vatandaşa açık değil mi bu çadır? Haksız yere ne bağrıyon bize!
-Koy şu sigara paketini cebine, kalk gidelim. İşleri sarpa sardırmanın hiç gereği yok. Beyefendi sizin de kızıp köpürmeğe!
-Niye gidecekmişiz? Fakir fukara karnını doyursun diye kuruluyor bu çadırlar.
-Kalk hadi kalk. Haklı yere bağırmasını istemezsin değil mi? Kasvetli günlerin vesveseleri yaka süsüdür bize.
..

Tam kapının eşiğinde çadır sorumlusunun sesine duraladılar.
-Sizden özür dilerim. Böyle davranmamalıydım size. Ama naaparsınız günün geriliminden işte. Sizi de gelip şikâyet ettiklerinde bakınız üstünüz, başınız ve kokunuz. Elbette bu çadırlar sizin faydalanmanız için. Ama sizden yayılan bu koku çok rahatsız edici. Yarın da geleceksiniz buraya öbür gün de. Şu parayı alın. Hamama ve berbere hayda hayda yeter. Belediyenin yardım merkezine gidip üstünüzü başınızı da düzeltin. Yarın o şekilde gelin buraya lütfen.

Zavallı utangaç bir üzüntü yerleşti yüzlerine. Biraz önce başlarına sıçrayan hiddetleri; uykuya dalmak üzereyken hissedilebilen bir tatlılıkla, duyguları derin bir uyuşukluğa dönüştü.

Akşamın ayazı yanaklarını ısırarak ve içlerinin titremesine sebep olan sarıp sarmalayarak karşıladı onları. Nerdeyse tüm dikişleri atmış, toz toprağın bulaşarak üzerindeki yağa zift görünümü kazandırılmış ceketlerinin yakalarını kaldırıp, başlarını omuzlarına gömdüler. Ellerini; sözüm ona eskiden cep görevi gören torbalara soktular. Konuşmadan yürüdüler.
-Hadi bi sigara daha versene içim ısınsın! Sen de düşünüyor musun? Şimdiii; yarın bu halde hamama gitseeek hamamcı bizi içeri komaz. Gidip, önce paçayı düzseeek; tüm kokumuz, kirimiz giysilere geçecek. Yine kokacağız nasıl çıkacağız bu işin içinden?
-(aynı şeyi düşündüğümü nerden bildin dercesine gülümseyerek) Bu adam bize iyilik ettiğini mi sanıyor? Biraz önce bu sıkıntın var mıydı? Cebine para girdi başladın kara tasalarla boğuşmaya hııınınıın Kara Tasalar Cengâveri bu sinemadaaaa.

Başları öne eğik, gözler yerde, yanları sökük ayakkabılarundan çıkan parmaklarının alaylı bakışlarına aldırmadan imirin (!) insanları gibi titreye titreye, sıkıntılarıyla köprü altlarına doğru devam ettiler yollarına.

Başa Dön