“Yağmuru kim döküyor, Ünzile kaç koyun ediyor.”
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor.
Ne menem memleket ki burası?
Çiğ köfte, kebap…
Yoğurtlu bakla üstüne dereotu
Rakı şişesinde balık.
Süleymaniye'de Cuma,
Kandilde üst komşuya ikram kabilinden helva.
F tipinde hala açlık grevi
Öte yanda bar önünde gasteci pataklayan “Sanatçı”
SBS’ yi kazansın diye kızını Şıh İsmail’e dualatmaya götüren fırıncı Bekir
Dört bir yan su, balık yok,
Dört bir yan tarla, bulgur…
Otobüste kapkaççı, Ankara’nın İsmet Paşa'sı
Başbakan “Veda’da”, sohbette çarşaflı Fadime ana
Dolmuşta Ceza çalıyor “Fark var” diye
Açlığımız demokrasiden yana,
Demokrat olacağız diye birbirimizi yiyiyoruz oysa.
Enkazdan çıkmış oğlan bugün derbide bağıracak
Ne GS, ne FB re re re r ara ra Diyarbekir çok yaşa
Paşaya tekme, Hrant’a selam
Paşa da bizim, Hrant da oysa.
Yemekteyiz de öbür kokonanın gözünü çatalla oymaya çalışan abla
Bütün dişi olmayan dedeler izdivaçta
Gakkoş, Dadaş, Çerkez misin?
Eyvallah Kürdo
Ez de hezdıkıme!
Hala Ünzile’nin sesleri duyulur dağlarda
Az tuzlu çorba gibiyiz
İçiyoruz sıcak sıcak
Pimi çekikmiş bomba gibiyiz
Malatya kayısısı yiyip rahatlamak varken
Şiirler, türküler gırla
Ekmeği öpüp başına koy
Şükret narı patlatınca serpilen taneye
Ne menem memleket burası
Hem güneşlerde yanıp, hem sessiz düşen kar tanesinde erimek
Ergenekon, açılım, kaçılım
Kan ve gül, gül ve diken
Aşkım ve sen
Birbirine dönüksün sen ve ben…
Bu yaz da böyle geçer
Sevdikçe bitiyor musun?
Peki, öyle olsun…