Tek başına bir derviş,
Yola çıkmış gidermiş.
Kavurucu bir güneş,
Yollar tenha, yokmuş eş.
Ne pulu, ne parası
Allah’ın fukarası…
Çok açmış ve susuzmuş,
Üç gündür uykusuzmuş.
Bir köyün kenarında,
Işık görmüş yakında.
Burası bir tekkeymiş,
Derviş buna sevinmiş.
Canı çorba istemiş,
Sıcak yatak düşlemiş.
“Beklerse kim tekkeyi,
Yer çorbayı, ekmeği...
İşte tekke önümde,
Yârenlerim içinde.
Şimdi beni görürler,
Sıcak çorba verirler.
Bir de uyku çekerim,
Sabah yola düşerim…”
Avlusundan içeri,
Girerken görmüş biri.
Bir odaya almışlar,
Dervişler toplanmışlar.
Konuşmuşlar bir süre,
Sormuşlar misafire:
— Hele anlat sultanım,
Ne var, ne yok bakalım?
Nerelerden gelirsin,
Ne tarafa gidersin?
Susuzluğun, açlığın
Var mı cepte harçlığın?
Konuk demiş: — Kardeşler,
Bize mesken tekkeler.
Sizin gibi dervişim.
Söylerler işitmişim.
Uzaktaki şehirde,
Bir akrabam ölmüş de,
Oraya gidiyorum.
Açlıktan ölüyorum!
Ne pulum var, ne param
Ne bir lokma nafakam…
Bir tas sıcak çorbaya,
Yatakta uyumaya,
Hastayım bitiyorum,
Yesem, yatsam diyorum…
Dervişler bir araya,
Toplanmışlar odaya.
Biri demiş ki: — Canlar,
Ne yemek, ne ekmek var!
Bize gelmiş bir konuk,
O anlamaz ki yokluk.
Ne yiyip, ne içecek,
Yola nasıl gidecek?
Bir şeyler yapmalıyız,
Onu doyurmalıyız...
Demiş ki başka biri:
— Dinleyiniz şu fikri.
Onun merkebi var ya,
Satabilsek kadıya,
Çok yiyecek alırız,
Ziyafet hazırlarız.
Hepimiz de doyarız,
Azık bile koyarız…
Kabul görmüş öneri,
Ahıra girmiş biri.
Merkebi alıp gitmiş,
Satarak geri gelmiş.
Ekmek, sebze, meyve, et
Daha bir sürü paket…
Hazırlanmış yemekler,
Yanında içecekler.
Herkes yiyip doyunca,
Dua etmiş bir hoca.
Misafirle dervişler,
“Hu” çekerek dönmüşler.
Konuk geçmiş kendinden,
Çok zevk almış törenden.
Muzip dervişin biri,
Vermiş ona haberi:
— Eşeğin gitti senin,
Söylenmedi demeyin...
Tüm dervişler gülmüşler,
Hep birden söylemişler:
— Gitti ahırdan eşek,
Geldi et ile ekmek…
Bunu bir âdet bilmiş,
Kendisi de söylemiş:
— Gitti ahırdan eşek,
Geldi et ile ekmek...
Saatlerce dans etmiş,
Tam gönlünce eğlenmiş.
Çekilmiş odasına,
Girince yatağına,
Hemen uykuya dalmış.
Sabah namaza kalkmış.
Doyurunca karnını,
İstemiş hayvanını:
— Ey derviş kardeşlerim,
Çok teşekkür ederim.
Ne güzel ağırlandım,
Uyudum rahatladım.
“Yolcu yolunda gerek”
Size veda ederek,
Zor olacak ayrılmak.
İstiyorum ağlamak...
Geldi ayrılık vaktim,
Hani benim eşeğim?
Biri demiş: — Sultanım,
Yiğit kardeşim, canım.
Gece sana söyledik.
Eşeğin gitti dedik.
Hiç itiraz etmedin,
Sen de bizle söyledin…
Biz eşeğini sattık,
Sana yiyecek aldık.
Çok açtın ve susuzdun,
Bizden yiyecek umdun.
Oysa biz de çok açtık,
Bir lokmaya muhtaçtık.
Karnın doyunca senin,
Unutmuştun merkebin...
Konuk demiş: — Haklısın.
İstemiyorum, kalsın.
Tek nefsimi dinledim,
Sizleri düşünmedim.
Bu bana bir ders olsun,
Hakkım da helâl olsun.
Ahmet KARAASLAN
14/02/2000 - KAYSERİ
]