Sizi dinleyen aydını hala ikna edememişsinizdir. Ne yapardınız? Hiçbir zaman onunla aynı planda bulunmuyorsunuz nasıl olsa... O, şu özel entelektüel namussuzluk planında yer alıyor da ondan kendinizi dinletememişsinizdir
Eh! Nihayetinde zevklerle renkleri kim tartışabilir ki?
Bu planda bulunan bir kimse, bizim fikirlerimizi, sözüm ona hoşgörü ile karşılamayacaktır öylese(!) Oysa siz ideolojik bir platformdasınızdır. Bu planda ise her fikrin, her görüşün mikroskopla incelenmesi gerekir. Çünkü bu platformda, herhangi bir eser kritik edileceği zaman, onun şu veya bu biçimde olmasına sadece taşıdığı fikir ve sanat değerine yahut yazarının hangi amaçla bu eseri kaleme aldığına bakmakla yetinilmez elbette. Ayrıca mutlak surette bu eseri dağıtan propagandasını yapanların hangi niyete oldukları da göz önüne alınarak hükme varılır ve değerlendirilmesini, kritiğini ona göre yaparız
Karşınızdaki fikirlerinizi, genellikle uzun süre dinlemeyecek ve zaten sözlerinden de pek bir şey anlamayacaktır. Çünkü modern çağın ideolojik fikirleri gerçek bir fikri size geçerli ve etkili bir yoldan dayatmaya çalışacaktır. Aslında yapılan şey bu fikrin ancak ideolojik bloklar ını ilgilendiren dış varlıklarını hayal etmesiyle doğru orantılı olacaktır.
O halde oryantalist eserlerin, yazarlarının kalitelerine ve amaçlarına bakarak sadece entelektüel veya moral planda değerlendirmek düpedüz bir yarmalıktır. Bizden uzak ve hayali bir dünya da değil, özel amaçları için onları kendi öz vatanımızda kullanmaya kalkan şahısların niyetlerine göre ve bu planda işgal etmekte oldukları yere bakarak değerlendirmeliyiz. Daha açık bir şekilde belirtmek için, burada, bahsi geçen ideolojik fikir savaşlarına bir iki kelimeyle değinmek gerekir.
Başlığını attığım entelektüel namussuzluku niteleyerek işaret ettiğim özel amaçlarını tek cümleyle şöyle özetleyebilirim: Fikir gücümüzle dolduramadığımız her ideolojik boşluğumuz var ise şayet, bizim bu boşluğumuz mutlaka yabancı düşünceler tarafından işgal edilecektir! Temel postüla budur yani.
İdeolojik fikir savaşçıları bu basit gerçeği çok iyi bilir ve bu boşluğu kullanmaktan da asla geri durmayacaktır. Yalnız şunu da ilave edelim ki bu şahıslar gerçeği -yine gerçek adına- arama koşan saf fikir adamları değildir. Tam aksine, bu gerçek ten pratik plana çıkarılabilecek verilerin peşine düşmüş kimselerdir. İşte bu yüzden onlar, çoğu zaman, söz konusu ideolojik boşluğun kendiliğinden doğmasını beklemezler bile! Çünkü onu bizzat yaratır, türetir ve gerekirse bu fikri boşluğu, kendilerine ait olmayan ideolojilerle geçici olarak işgal edip temiz ve pak fikir işçilerinin düşünmesini doğruya kanalize etmemek için ellerinden gelen bütün gayret ve cehdi göstermek isterler.
Bu alanda belli bir prensibin uygulanma işi, geometrideki dik çizgi meselesi gibi değildir. Bilindiği üzere, geometride, bir teorem, direkt bir çizgiyle, bir evvelkinden kesin bir çıkış belirtir. İdeolojik fikir savaşında ki çizgi ise çoğunlukla dolambaçlıdır. Bunun için herhangi bir etaptan nişan alındığında, öbür eteba, her zaman dümdüz bir geçişle varılamaz. Bazen ara etaplara gerek vardır. Böyle anlarda, elbette bazı dönemeçleri aşmak, bir takım dolambaçlı yollarda yürümek zorunlu olur.
Gençlerimizin belli bir bölümüne, tumturaklı sloganlarla aşılanmış olan sahte Marksizm, aslında, onların bir kanadını, milli ideoloji cephesinden koparıp ayırmak için kullanılan işte bu yardımcı safhadan veya ara etaptan başka bir şey değildir. Onlar bu gençlere elbette göğüslerini gere gere:
Bizler memleketinizin gelişme hızını yavaşlatmak veya tümüyle ortadan kaldırmak niyetindeyiz. Acaba ülkenizin bu konudaki çabasını destekleyen ve savunan fikir ve idealleri gözden düşürmek ve küçümsemek için bizlere yardımcı olmak lütfünde bulunmaz mısınız? diyemez
Eh! Bu kadarı da ahmaklık olmazdı elbette. Bazı lüks kafelerin teraslarında, içini kemiren yoksulluk ve sefalet den dolayı, sızlana sızlana, oraya buraya gidip gelen acemi çaylak bile bu kadar bayağı bir yeme kendini kaptırmaz elbette
Sahte Marksistler, sahte miliyetçi ve devrimciler tarafından kurulan bir sendikaya düşen bu gençler daha çok işte böyle bir geçiş veya yardımcı ideolojinin köprüsü üzerinden kaydırılacaktır. İlk operasyon sayesinde beklenilen sonuca ulaşılmıştır. Bağımsız ve hür olmaktan gelen ağır ve güç şartları yenebilmek ve bu yolda gerekli önemli atılımlarda bulunabilmek için memleketin tam bir birlik ve bütünlüğü kırılmış ortadan kaldırılmaya başlamıştır artık..
Öyle ki, sözü geçen operasyon, gençlerin entelektüel ve genel olarak da sosyal ve politik plan üzerindeki etkisini geliştirdiği ölçüde problemlerin sayısı azalacak yerde birden artmaya başlayacaktır. Artık bu güruhun ayaklarını bastıkça milli hızı kesen fren rolünü temiz sinelere gördürtecektir Raydan çıkarma işini yürüten bu makinistler durumu bu noktaya getirdikten sonra asla ve katta kendileri bu işlerde hiç yokmuş gibi, hiç bulaşmamış gibi ellerini dahi bu işin altına koymak istemeyerek aradan sıvışmaya çalışacaklardır.
Bu düşüncellerin konumuzla ne ilgisi var diyebilirsiniz! Şöyle ki eğer biz, şu etapta yani bir kısım gençlerimize demagojik kudurganlık serumu nun enjekte edildiği demlerde bu operasyonun iç yüzünü yeterince kavrayabilirsek, o zaman aynı insanların gençlerimizin bir diğer bölümünün efkarlı ruhuna oryantalist eserlerin unutturucu şerbetini dökme etabında da bu operasyonun etkisini iyi hesaplamak zorunda olduğumuzu gayet net bir şekilde anlayabiliriz. Fazla söze ne gerek var!... Bu operasyon, kullandığı çifte taktik sayesinde (solcu gençliği kışkırtma, Müslüman gençliği de Binbir Gece Masalı ile uyutma) bugün İslam dünyasının mümin gençlerinin her iki ucunda da çırpınmalı felce yakalanmış bir kanatla, gasp edici, felce tutulmuş bir kanaat ortaya çıkagelmiştir.
Bağımsızlığının kendisine yüklediği ezici güçlüklerin hakkından gelebilmek için nizama, icraata, daima uyanık bir milli şuura ihtiyaç olan güzelim ülkede, şimdi Kimileri uluyup, eşinir ve tepinirken Kimileri de kendinden geçerek derin hülyalara dalar ve hayal ideallerin peşinden bir küheylan gibi koşmaya başlar.. Oryantalist eserler, adına, ideolojik fikir savaşı denen işte bu genel çerçeve içinde yerini alır. Böyle bir çerçevede bizim ideolojik aksiyon umuz, açık ve kesin hatlarıyla, nedir? Ve nasıl olmalıdır? İşte bu meselede de can alıcı sorular bunlardır.
Bunu söylemek, özellikle ideolojik fikir savaşınının metot ve mantığını anlatmak, bu savaşın şifresini çözme işlemini hiç bilmeyen Müslüman halkı uyarabilmek için sanıyorum seri halinde 18 ciltlik bir eser yazmak gerekir. Biz burada ancak bir teklif ve ögütte bulunabiliyoruz. Herkes bilir ve haklı olarak hep tekrarlanır ki, ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın hiçbir değeri yoktur. Şüphesiz çok doğru bir söz Fakat şu hususu ilave etmek lazım gelir. Kendine özgü yönetici fikirleri bizzat imal etmeyen bir toplum, ne tüketim maddelerini, ne de teçhizat malzemelerini üretebilir. Adı, ister oryantalizm olsun, isterse sahte Marksizm veya binlerce izm Dışa bağlı, kışkırtıcı insanlar tarafından ülkemize sokulan veya zorla empoze edilen bu fikirlerle olmaz elbette. Bir toplum kendi benliğine kavuşması ve atılımda bulunmak zorundadır Fikri ve dünyalık gelişmelerimizin şu andaki etabında, bizler kendi düşünce temalarımızı bizzat kendimiz saptanmaya çağrılmış bulunuyoruz ve bunu gerçekleştirmek zorundayız. Bizler, ideolojik orijinalliğimizi yeniden bulmak, ekonomik ve politik alanlarda olduğu kadar, fikirde de bağımsızlığımızı tekrar kazanmak mecburiyetindeyiz
Vesselam
http://twitter.com/yusairmak
https://www.facebook.com/yusairmak
yusairmak@hotmail.com