Dünya ne kadar vahşi, acımasız ve garip. Bir yanda mutluluk ve yaşama sevinci ile sarhoş, diğer yanda bir yudum ekmeğe muhtaç aç insanlar var. Oysa anlatmak istediğim yada anlatacağım bu değildi benim. Diğer tarafta çaresizlik içinde kaderi ile başbaşa kalmış, ölümü bekleyen yani öleceğini bilen insanlar. Haalbuki hepimiz birgün öleceğimizi biliyoruz, fakat bu gerçekle hiçbirzaman yüzleşmediğimiz için umursamıyoruz bile onu....
Düşünsenize şöyle bir hayal gücünüzü zorlayıpta, mesela birgün doktora gidiyorsunuz ve doktor size amansız bir hastalığa yakalandığınız söyleyemiyor, ve bunu sadece yakınlarınıza söylüyor.Sizede tabiiki basit bir hastalığınız olduğunu söylüyor.Elden ayaktan düşmüş, kendi ihtiyaçlarınızı bile kendiniz yapamaz olmuşsunuz, işte tam o anda filizleniyor içinizde o ölüm tomurcuğu.Kızıyorsunuzu herşeye ve herkese çocuklarınıza ve yalanlarına asabi davranıyor onları kırıyorsunuz.
Oysa bağırdığınız, kızdığınız sevdikleriniz değildir o anda.Filizlenen o duyguyu kırmak atmak yoketmektir tüm amaç ama yoktur bunun bir çaresi diyemezsiniz.
Yaşam çok anasının gözü birşey, ölüm gibi.Tek fark var aslında birini kabullenmenin kolaylığı kadar zordur ikincisini kabullenebilmek....