Suyun kıymetini bilirdi toprak
duysaydı, kuruyan damağın hasretini
görseydi, titreyen dudağın ıstırabını
hiç bırakır mıydı tatlı damlalarını
gözden düşen tuz sarılmışken dudağa.
Sözün kıymetini bilirdi dudak
bilseydi bir sevda türküsündeki hasreti
tutsaydı bir yüreğe düşmüş nefreti
hiç açık bırakırmıydı âh'ın kapısını
tenindeki can düşüyorken kucağa.
Ne su, ne toprak..
hiçbiri çare olamadı, yüreğe düşen sevdaya
ne yananı su söndürebildi
ne de göçeni toprak döndürebildi
sadece, dudak bildi; 'seni seviyorum' dedi