Dolmuş

Her şeyin vakti vardı.

yazı resim

- Dolmuş mu?

- Dolmuş.

Gördüğünü sanıyordu. Haliyle de dolduğunu. Dolduğunu anlamak, kolay geliyordu. Kolayına gelenleri de yapmak işine yarıyordu. Çözüm basitti. Alayına gidiyordu.

- Çok mu dolmuş?

- Çok, çok.

Salıncağı sallamak gibi sanıyordu. Sallıyordu. Bir yandan sallarken, diğer yandan da uyumaya hazırlanıyordu. Azı çoğu bildiğini zannederken, taşmış olanı algılamakta zorlanıyordu. Ellerinin ayarına güveniyordu. Herkesi de ayar ediyor olduğunu sanıyordu.

- Dolmuşsa dokunma!

- Tamam. Dokunmam.

Her şey tamamdı. Kendisi eksikti. Her şeye dokunabileceğini sanıyordu. Dokunurken de her şeyi hissedebileceğini sanıyordu. Dokundurma eylemiyle dondurma kelimesini bir arada tutan akla sahipti. Değişecek olan külahları da anımsıyor olması da boşa değildi.

- Dolmuşsa gel!

- Gelmesem. Olmaz mı?

İki arada bir derede kalmak istemiyordu. Atılacak köprülereyse, kılını bile dokundurtmuyordu. Atacağı her adımı hesaplarken, korkuları da çoğalıyordu. Gelme eyleminde, kendisine toz bile kondurmuyordu. Ama her şeye de gelmek istemiyordu. Tek akıllı oydu. Oyduğunu da görenler olmadı.

- Ne olmuş?

- Dolmuş. Dolmuş.

- Hadi ya!

- Valla! Sahiden.

Dolan gözlerim. Ama boş,boş bakan gözlerin,dolanı değilim

Yorumlar

Başa Dön