Ne yapacağımı bilmiyorum, neyden korkacağımı bilmiyorum. Ama bir şey biliyorum, ondan nefret ediyorum. O; belki bir kişilik bozukluğu, belki bir tuzak ya da bir aşk. Kimini gölgesi gibi takip eder, kiminden öylesine korkar; kimi onu çok sever, kimi saklanacak yer arar.
Tarifsiz bir gerçek ve bir aldatmaca, kusursuz bir plan ve kurgudan ibaret hayat; nefret edilen ona çok yakın, nefret edilen şeytanın sağ kolu, nefret edilen cehennemden gelme, o hayatın içinde; her yerde! Etrafımızı çepeçevre saran o; o YALAN! Kiminin kişilik bozukluğu, kimisine kurulan bir tuzak; bazılarının içini titreten, tutku hâline gelen o! Her ne şekilde olursa olsun hayatımızda yer alır; neye ya da kime söylediğin fark etmez, nasıl olsa ortaya çıkacak, nasıl olsa anlaşılacak… Nasıl olsa bir şekilde güveni sarsacak, kolundan tuttuğu gibi uzaklara fırlatacak, ruhundan alıkoyacak, tek suçun YALAN olacak! Yalan söyle, adın olur yalancı; çıkar dokuza ve bırak sekizi, dokuza beş kalaya bile inmez. Hani olur ya ilkokuldayken disiplin cezası alırsın, siciline tek tek işlerler de peşini bırakmaz; bu da öyle işte, belki yazılı bir kanıtı olmaz ama hissedilir ve bilinir.
En bilinenini söylüyorum, Yalancı Çoban. Sen de söyle “kurtlar geldi” de, ve tekrarla “her birini yedi”! İnanmaları için bir kanıtın olmalı; alelade gelirler, gör bak ki hepsi orda ve giderler. Yılmazsın, tekrar yaparsın, tekrar aldanırsın, tekrar yalancılaşırsın!
Eğer şiirsel olacaksa hayat yalan olur, eğer söylediklerin kafiyeli ise inancı güdebilirsin; ona tonlama yapabilirsin, vurgulayabilirsin… Her seferinde süsleyip püsleyip yeniden sunabilirsin, yedirebilir ve beğendirebilirsin ama asla kaçamaz ve kurtulamazsın!
Doğru Ol, Sözünün Ehli Olsun!
Bir köşe yazısı olmaktan uzak, belki de çok uzun. İlk deneme oldu, okul dergisinde yayınlanacak-mış =D öğretmenim sağolsun =)