..dilsizlerin dili..
Nedir iki insanın birbirini anlamasını sağlayan o mükemmel araç? Dil midir söylenmesini istediğimiz şeyleri söyleyen, kulak mıdır yoksa kelimelerdeki ahengi yakalayan? Yoksa biri olmadan diğeri kör ve topal mı kalıyor, ne dersiniz? Acaba şekil verebilir miyiz dilimizle sözcüklere ya da ağzımızdan çıkan sözcüğü kulağımıza erişene kadar farklı dillere çevirip farklı kulakların duymasını sağlayabilir miyiz? Mümkün mü tüm bu söylediklerim yoksa birer soyut kavram olarak mı kalıyor hafızalarımızda? Bakalım;
Ülkemiz bilindiği üzere çok farklı kültürlerin bir araya gelerek oluşturduğu halklardan oluşan mozaik bir yapı içinde. Haliyle her halkın bir öz kültürü, bir geleneği, bir örfü,bir adeti bulunmakta. Çok normal olarak bu halkların anadilleri mevcut.. Peki buraya kadar her şey normal gözüküyor değil mi?Aslında işin içine derinlemesine indikçe hiç de normal olmayan durumlarla karşılaşıyoruz..Yani demem o ki ülkemizde yaşayan halklar arasında büyük bir dil sorunu baş gösteriyor.Edirneli bir anne Hakkarili bir anneyle aynı dili konuşmuyor bizim ülkemizde ya da konuşamıyor.Bu sözü ilerde biraz daha detaylandıracağım..
Madem ki durumumuz budur usta o zaman bunu kaydedelim diyor anadili anlaşılmayan ya da anlaşılmak istenmeyen bir şair.. Biz de bu durumu öyle bir kaydedip saklamışız ki bir tabu gibi yıllarca dokunulmaması gereken raflarda tozlanmışçasına bekletiyoruz.. İnsanların dilini konuşmasını yasaklayan zihniyetler sayesinde birçoklarımız tarafından unutuldu bu vehim olay. Ama biz istedik bir nebze olsun
unutulmasın insan hayatını bu kadar yakından ilgilendiren bu önemli konu.. İstedik ki kültürümüze kültür katsın,kültürümüzü zenginlik abidesi yapsın..
İnsanların anlaması ve bilmesi gereken çok önemli bir nokta var ki ortak olan her şeyin güzel olduğu. Paylaşılan her şeyin insanların hayatına hayat kattığı. Yasakların insanları bir yere vardırmadığı. Farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü bir dünyanın çok yaşanılası bir yer olduğu.. Evet bu ülkedeki bir grup insanın hem de azımsanamayacak düzeyde çok sayıdaki bir grubun dili, kimliği yok sayıldı. Devlet dairelerinde insanlar bilmedikleri dili konuşmaya zorlandılar birileri tarafından bu ülkede. Türkçe bilmeyen kişilere inat bir Türkçeyle afişler asıldı lütfen Türkçe konuşunuz diye..
Peki ne idi iki insanın bu denli birbirini anlayamamasına neden olan o lanet şey?Bu soruyu kaç defa sordum kim bilir kendime..Fakat yaşadığım süre zarfında henüz bir cevap bulabilmiş değilim maalesef.Bu soruyu da koydum kitaplığımdaki cevap bulamadığım soruların içinde bulunduğu kutuya.
Evet. Edirneli bir anneyle Hakkarili bir anneyi anlaştırmak,konuşturmak üzere çıktık yola.Bu annelerin değerli çocuklarıyla başlamak istedik işe.Onlar çünkü bu ülkenin aydınlık geleceği olacak diye düşündük.Onlar yeşertecek tüm fidanları..Onlar sulayacak suya hasret toprakları.Onlar yetiştirecek yeni fidanların yetişmesine,yeşermesine vesile olacak olan çocukları..Şöyle bir hikaye kurduk kafamızdan;o mübarek annelerden birisinin hekim olduğunu düşündük.Çiçeği burnunda hekim arkadaşımızın yine bizim ülkemizde fakat Türkçenin pek de bilinmediği bir mezraya tayin olduğunu hayal ettik.Değerli hekimimiz tüm şevkiyle görev yapacağı yere gitti..Malum her yer ülkemiz her yer toprağımız felsefesiyle..Fakat ters giden bir şeyler vardı henüz yeni mezun hekimimizin iş hayatında..Sağlık ocağına gelen hastalar ne yazık ki Türkçeyi yeterince ya da hiç bilmiyorlardı,dolayısıyla hekim arkadaşımız bu tür zorluklarla karşılaşmamış olsa gerek yeterince faydalı olamadığını düşünmeye başladı..Kendisini o insanların dilini öğrenmeye mecbur hissetmeye başladı..Kendi mi yetersizdi insanlar mı bilmiyorlardı?O da anladı ki bir şeyler yapmak gerek..Ve koyuldu yola..İşte bu ve buna benzer yüzlerce hikaye ülkemizin ücra köşelerinde dolaşıp durmakta..İnsanlar derdini anlatıp derman bulamamakta.Dilin o büyük önemi bir kez daha tokat gibi çarpılmakta yüzümüze.Hani ataların söylediği bir söz var; Derdini söylemeyen derman bulamaz diye. Ben onu küçük bir harfle oynayarak değiştirdim biraz;Derdini söyleyemeyen derman bulamaz.diye. İşte temel sorunumuz insanımızın derdini kendi anadilinden farklı bir dilde söylerken sıkıntı çekmesi olarak karşımıza gelmekte. Derdini söyleyememekte insanımız.
Peki neler yapmalıyız bu konuda,ya da neler yaptık şimdiye kadar? Özellikle hekim arkadaşlarımızın Doğu ve Güneydoğu illerinde dil konusunda ne zorluklar çektiğini ne derece kavrayabildik?
Türk Tabipler Birliğinin birkaç projesi vardı bu konu üzerine. Doğuda görev alan hekim arkadaşlarımıza orada hakim dil olan Kürtçenin öğretilmesi üzerine birkaç girişimde bulunuldu. Fakat sonuçları her nedense pek de olumlu olmadı ya da oldurulmadı. Bugün bu durum gerçekten çok büyük sorunlar teşkil etmektedir. Hastalığını anlatamayan insanlar dertlerine çare bulamamaktadırlar haliyle. Bu duyarlılığı kazanmak diğer hekimlere ve oralarda görev yapacak tüm sağlık personeline düşen çok büyük ödevler arasındadır. Ortak dil bulunduğu vakit birçok sorun kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Bir toplumu birleştiren, kültürüne kültür katan en büyük kavram olarak düşündüğümüz dil mevzuu bizim ülkemizde de birçok sorunu kolaylıkla aşmamıza vesile olacaktır.
Değerli Hekim adaylarımızın da şimdiden bu duyarlılığa kavuşması hepimizin aydınlık geleceğine atılmış çok büyük tohumlar olacaktır. Ülkemizin dört bir yanındaki insanımızın beklentileri en azından biz duyarlı hekimler tarafından bir nebzede olsun karşılanabilecektir.
Aydınlık geleceklere beraber yelken açabilmek umuduyla.
sezgin bahadır tekin
ç.ü.t.f dönem III