Konusuyordu.
Hersey dilinin üstündeydi. Söyleyebilecegi sözleri söyleyemedigi suskunluk günleri geride kalmisti. Simdi dilbagi cözülmüs dilini bir söz irmagindan sicratip, süzüp, arindirarak, berrak edebi bir deryada, bir kugunun zarif boynu gibi kaldirarak ve ilik ama akici bir rüzgarda seyir eden bir yelkenlinin aya dokunan silueti gibi uzatiyordu.
Duyumsuyordu.
Dimaginda yigdigi sözcük daglarinin üstündeki deyimsizlik karlarinin bir tininin titresimiyle hare-
kete gecerek koskoca anlamsizliklari dev bir cig gibi sürükleyisini, yikisini duyumsuyordu.
Uygun iklimde ve toprakta basitce acan cicekler gibi, yalin kelimelerin, düzenli kurulan cümleler
icinde kök salarak büyüdügünü ve rengarenk actigini duyumsuyordu. Kulagina adinin söylendigi
günden beri icinde anahtari olmayan bir kapi gibi kapali duran ana lisaninin kilidinin yüreginden
sökülerek acilisini duyumsuyordu.
Suyun ve günesin dillendirdigi toprak kadar bile konusamayan atalarinin mirasi, sükút altinlarinin
singirdak seslerinin mezarlari senlendirdigini duyumsuyordu.
Biliyordu.
Simdi sözün sevabina inanarak dilin günahini cekmek zamani gelmisti.
Bu derin ve sonsuz lengüistik okyanusta, ormanda, toprakta, atlasta, ne bir dilbaligi, ne bir dil avcisi, dilkurdu, dil kaymasi olmak istemiyordu. Diline masallari dolayip, sözü bir yerden alip
baska bir yere götüren bir söz tasiyan olmak istemiyordu. Güncel sözleri yanyana dizerek ve
öbekleyerek, her gerektigi ve gerekmedigi yerde herkese karsi kullanarak, bir söz atan olmak
istemiyordu. Sözünü kirmak, dolamak, düsürmek, bilmemek, uzatmak, azaltmak, saklamak, yaniltmak istemiyordu. Suskunlugun peltelestirdigi dilinin ihtiyaci olan ilk sözleri agzina aldi-
ginda herbirinin tadina bir baska variyordu ama dikkat etmesi gerekiyordu.
Insan agzinin ayni zamanda cennete ve cehenneme acilan bir kapi oldugunu unutmamaliydi.
Hatirliyordu.
Bir tren yolculugunda, hayatta herseyi söylemenin dogruluk olup olmadigini düsündügü bir anda,
trenin icinde yeralan bir reklam panosundaki ufak ve sade yazilmis bir yazi okumustu.
' Her zaman her bildigini söyleme ama her zaman ne söyledigini bil » yaziyordu.
Bilge insanlarin genelde suskunluklarinin bir nedeni bu olmali. Bildiklerini söylerken, ne söyledik-
lerini bilememekten korkuyor olmalilar. Sözlerin zamaninin ve yerinin belirlenmesi hic te kolay de-
gil. Bu zorluk asildiktan sonra bile, yeri ve zamani oldugu halde söylenmemesi gereken sözler de var, bu sözleri saptamak baslibasina bir olay. Toplumsal, töresel, dinsel ve ahlaki degerlerin hergün
yeniden yeniden degistirip belirledigi bilinmez bir sayi zincirini desifre etmeye benzer bir sey.
Deger yargilarinin degisimi sözlerin karakterlerini belirliyor. Söyledikleriniz agirlik kazaniyor veya
hafif kaliyor. Dilaltindan cikis aninda, insan girtlagindan bir hirilti cikarmanin doganin en kolay isi
olmasina ragmen bu hiriltiyi sekillendirmesinin ayni zamanda dünyanin en zor isi oldugunu anliyor-
du. O kararliydi, sözün sevabindan ötürü dilin günahini cekecekti.
Düsüncenin ifadesizligi mi yoksa ifadelerin düsüncesizligimi daha cekilmezdi, bu sorunun cevabini
verecekti. Söylenmemis düsünce cesetlerinin icinde kokusup kendisini de cürütüp, kokusturmasini
hic istemiyordu. Ölü bir dil olan latince bile bütün dillerin icinde bir nefes yasiyordu.
Ölüler yalan söylemez isimli bir kitap okumustum, faili mechul cinayetlerin, cesetler üzerinde yapi-
lan otopsiler sonrasinda elde edilen bilgilerle aydinlanislarini anlatiyordu. Evet ölüler yalan söyle-
miyorlardi ama ölüler bizim konustugumuz dili konusmuyorlardi. Onlari sadece tibbin dilinden an-
layanlar duyup anlayabiliyorlardi. Konustuklari falan da yoktu. Olaylarin izleri okunabilir kiliniyor-
du sadece. Düsüncelerimin yogunlastigi nokta su oluyor; yalan, sözün marifeti degil, sözler hicbir zaman yalan degil, insan yalani sözün icine sokuyor, sakliyor ve sözlerle olmuslari veya olmamis-
lari aciyor ve örtüyordu. Dil üstündeki ince irmaklardan akan berrak öz söz suyunun dudaklar
arasindaki kurnadan zehirli akmasinin günahi, o dudaklari kipirdatan aklin vebáli.
Söz her zaman günahsiz ve her zaman dogrudur.
Söz dilin altindan cikis aninda, doganin bagrindan fiskiran bir kaynak kadar ari ve dogaldir.
Sözü dilatindan cikarip sese akitmanin zamani gelmisti.
Dilagáh / Dilaltindan Cikis Ani
Söz her zaman günahsiz ve her zaman dogrudur. Söz dilin altindan cikis aninda, doganin bagrindan fiskiran bir kaynak kadar ari ve dogaldir. Simdi sözün sevabina inanarak dilin günahini cekmek zamani gelmisti.